24 Mayıs 2012 Perşembe

ACI ÇİKOLATA-Laura Esquivel

Can Yayınları
Basım Tarihi:1993
Çeviren: Mükerrem Akdeniz
  Halil'le henüz iki yıllık evliydik. Daha çocuğumuz da yoktu. 1994 yılının Aralık ayı bir hafta sonu turu ile Safranbolu'ya gitmeye karar verdik. Puslu,soğuk bir Cuma akşamı Fenerbahçe Stadının önünde tur otobüsünü beklerken Acı Çikolata'yı okumaya başladım. Karlar altındaki Safranbolu'ya vardığımızda kitap bitmişti. İşte böyle insanı sarıp sarmalayan bir kitap bu.

  Kitabın bölüm başları şöyle başlar: İçinde yemek tarifleri ,aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları bulunan tefrika roman. Romanın son derece akıcı olan diline zaman zaman incecik bir alay da eşlik eder. Kitap bittiğinde Tita'nın aşkı içinizdeki unutulmazlar listesine eklenir.


  20.yüzyıl başlarında Meksika'dayız şimdi. Fonda Meksika Devrimi var. Üç kızkardeşin en küçüğü olan Tita mutfak masası üzerinde doğmuştur. Ve bütün ömrü boyunca evdeki yaşlı yardımcı sevgili Nacha'sından da aldığı elle tadına doyulmaz yemekler
pişirecek,duygularını ,düşüncelerini,sevinçlerini,sorunlarını,isteklerini,arzularını; mutfak kanalı ile aktaracaktır. Derken  günün birinde Pedro ile birbirlerine deli gibi aşık olurlar. Ancak geleneklere göre ailenin en küçük kızı annesine bakmak zorundadır ve evlenmesi mümkün değildir. Pedro'ya abla Rosaura önerilir. Pedro sırf Tita'ya yakın olmak için hiç ilgi duymadığı abla ile evlenmeyi kabul eder.

 Tita ile Pedro'nun umutsuz aşklarını mutfak aracılığı ile izlemeye devam ederiz. Rosaura ile Pedro'nun düğününde Tita tam 180 kişilik bir pasta hazırlar. Pastayı hazırlarken kremaya gözyaşları karışır. Pasta Tita hariç düğündeki herkesi ağlatır ve çoğunu da kusturur; yeni evlilerin ilk gecesi berbat olur. Katı ve kuralcı anne Mama Elena, Tita'nın bunu kasten yaptığını düşünür ve Tita'ya sıkı bir dayak atar. Tita'nın ,Pedro'nun kendisine hediye ettiği güllerden yaptığı nefis bir bıldırcın yemeği tenleri tutuşturur. Bundan en büyük payı ortanca kardeş Gertrudis alır.

  Tita hiç bir zaman doğuramayacağı çocuk özlemini Pedro ile Rosaura'nın çocuklarında giderir. Yeğeninin vaftiz günü neşeyle yaptığı hindi yemeği Mole konuklara daha önce hiç yapmadıkları ve yakın zamanlarda da pek yapamayacakları gibi taşkınlıklar yaptırır, kahkahalar attırır.

'-....Anneannemin çok ilginç bir teorisi vardır. Derdi ki biz insanlar her ne kadar içimizde bir kutu kibritle doğmuşsak da ,onları tek başına yakamayız, tıpkı deneyde gördüğümüz gibi ,oksijen ve mum ışığı gerek. Diyelim ki oksijen,sevdiğimiz insanın soluğundan bize ulaşabilir; mum ise çeşitli gıdalardan olabilir, müzik, okşama, söz ya da ses gibi ve bunlardan biri parlama nedeni olup kibritlerden birini yakar. Bir an, derin bir heyecanla kendimizden geçeriz. İçimiz sımsıcak olur, ama zamanla söner gider, ta ki yeni bir patlamayla yeniden canlanana değin. Yaşamak için herbirimiz kendimizdeki alevlendiricileri keşfetmek zorundayız, çünkü bunlardan biri harekete geçtiğinde, ruhumuz için gerekli enerjiyi sağlar. Bir başka deyişle, bu alevlenme ruhumuzun gıdasıdır.
  Eğer kendimize özgü alevleyicileri zamanında keşfetmezsek, içimizdeki kibritler nemlenir ve bir daha asla, hiçbirini yakamayız.
  O zaman ruhumuz vücudumuzdan koparak, zifiri karanlıklarda dolaşmaya başlar ve kendine boşuna besin arar, oysa onun besini yalnızca terk ettiği vücuttadır, gücü tükenmiş, soğuktan titreyen o vücutta.'

  Tita kibritlerinin küf ve nem içinde kaldığını düşünür. Ama acaba öyle midir..!


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder