28 Aralık 2013 Cumartesi

GURMENİN SON YEMEĞİ - Muriel Barbery

Turkuvaz Kitap
Basım yılı: 2011- 1. Basım
Çeviren: Armağan Sarı
  Tarih konularına ve kitaplarına bir daldım ki epeydir yazamadım. Aslında tarihle ilgili okuduklarım için de bir başka projem var ama hayata geçirebilirsem yazarım diyorum. Bu arada 17 Aralık’tan beri yine iç karartıcı günlerden geçiyoruz ve yine televizyon başında yaşamaya başladık. Tek dileğim ülkemin bu durumdan asgari zarar ile çıkması; bu güzeller güzeli  ülke, bu yaşananları hak etmiyor.

  Bu bloğa başlarken ilk olarak Kirpinin Zarafet’ini (http://okudumokudunokudu.blogspot.com/2012/05/kirpinin-zerafeti-muriel-barberry.html) yazmıştım. Kitabı o kadar sevmiştim ki yazarın diğer kitabını da alıp hemen okumuştum. Yılbaşı arifesi canım bu kitaptan bahsetmek istedi biraz. 

  Paris’te Kirpinin Zarafeti’ndeki zenginlerin oturduğu aynı apartmandayız . Ölümüne en fazla kırk sekiz saat kaldığını kendisinin de bildiği ünlü yemek eleştirmeninin bu süre içinde geri dönüşlerle hayatı ile hesaplaşmasını anlatır kitap.  Bazen kendi aktarır yaşamını, bazen de karısının, çocuklarının, metresinin, hizmetçisinin, apartmanının kapıcısı Renee'nin, hatta köşedeki dilencinin ağzından dinleriz.

30 Ekim 2013 Çarşamba

BİZE GÖRE - Ahmet Haşim

Bilge Kültür Sanat Yayınları
Basım Yılı: 2005
  Ben liseyi İzmir'de okudum. Aslında ne İzmirliyim, ne de tam olarak orda büyüdüm sayılır. Ailemin durumu nedeni ile İzmir’den bir geçtik, işte o da benim lise yıllarıma rastladı. İyi de oldu, hala daha görüştüğüm lise arkadaşlarım nedeni ile İzmir ile kopmayan bir bağım var.

  Gene Kocaali’de kitap baktığım günlerden birinde rastladım bu kitaba. Almamın nedeni ise tamamen nostaljik. Çünkü, Ahmet Haşim deyince aklıma hemen İzmir Kız Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenimiz Nazan Hanım gelir. Haşim’le ilgili anlattıkları hala daha aklımda. Sembolist akım, geceye olan aşkı, şiirleri. Söze ‘Ben Haşim’e aşığım, çocuklar’ diye başlardı. Sanıyorum lise ikideydik. Dersin birinde sınıftaki muzip kızlardan biri dayanamadı. ‘Geç kalmışsınız hocam’ deyiverdi. Bir sessizlik oldu, hocalara pek böyle şakaların yapıldığı yıllar değildi. Herkes bir celallenme beklerken, Nazan Hanım yüzünü komik bir hale getirip, ‘o erken gitmiş’ diyerek hepimizi güldürmüştü. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, göçtüyse ışıklar içinde uyusun.

10 Ekim 2013 Perşembe

ESKİCİ ve OĞULLARI - Orhan Kemal

Everest Yayınları
Basım Tarihi: Nisan 2011
   Bir önceki yazımda bahsettiğim Kocaali’deki kitapçıdan aldığım kitap buydu. Bol miktarda tarihsel inceleme, araştırma okuduğum için araya bir Orhan Kemal sıkıştırmak, bir şeylere yeniden başlamak için derin bir nefes almak gibidir. Bilirim ki sizi, kırklı ellili yılların Adana’sının sokaklarına, pamuk tarlalarına, çiftliklerine savuracak, sıradan insanların sıradan yaşamlarıyla yüreğinize damgasını vuracaktır. Ben bu kadar hızlı okunup, bu kadar derin iz bırakabilen pek az yazar tanıyorum. 

  Adana benim için uzak bir ildir. Sadece bankada çalışırken görevli olarak birkaç kez gitmiş, en fazla iki gün kalmıştım (Bir keresinde yağmur yağmıştı, toprak kokusu hala burnumda). Allahtan Kemal’ler var da, bize bol bol anlattılar. 

30 Eylül 2013 Pazartesi

KOCAALİ

   Aslında bir yaz yazısıydı ama biraz geciktim.

Kocaali sahili-Sakarya
 
  Sakarya’nın uçsuz bucaksız kumsallı Kocaali ilçesini  bölgede yaşayanlar ve yazlığı olanlar dışında bilene pek rastlayamazsınız. Aslında bu iyi bir şeydir. Sahil hemen yakınındaki Karasu sahili gibi yüksek binalarla işgal edilmemiştir. En fazla iki buçuk kata izin verilir, onlar da geniş kumsal nedeniyle denizin hemen dibinde değildirler. İlçe merkezi deniz kıyısında değil, iki üç kilometre içerdedir. Yapılaşması korkunçtur ama aralarda kalmış zamana inatla direnen bir iki eski ev içinizi açar. AVM’lerin katline uğramamış çarşısı, bütün kötü yapılaşmaya karşın sevimlidir ve esnafı her daim güler yüzlüdür.

18 Eylül 2013 Çarşamba

FATİH-HARBİYE - Peyami Safa


Ötüken Yayınları
Baskı Yılı: 2000
  Alışılanın aksine ben yazları klasik okumayı severim. Üniversiteden arkadaşım Hülya bir gün kitaplardan konuşurken ‘klasikleri üç kez okumak gerekirmiş’ dedi. ‘Bir gençken, iki orta yaşlılıkta, üç yaşlılıkta’. Her devirde başka etki yaptığından olacak.

  Bu sene şansım Türk Klasiklerden açıldı. Evde ve yazlıkta ortalığı toparlarken çeşitli tarihlerde basılmış toplam üç tane Fatih-Harbiye buluverdim. Kitabı gündeme getirmemin televizyonda başlayan dizisiyle ilgisi yok. Dizinin başlaması ben okuduktan sonra. Tamamen tesadüf yani! Ayrıca son zamanlardaki klasiklerin dizileri kitabından başka her şeye benziyor. Zaten televizyonla başım hoş değildir, bir de o güzelim klasiklerin katledilmesine dayanamıyorum. Söz meclisten dışarı tabii, bu kitabın dizisini seyretmediğim için gene de yorum eskilere diyelim.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

FİLİZ HİÇ ÜZÜLMESİN - Filiz Ali

Tarihi Sinop Cezaevi-Sabahattin Ali'nin kaldığı koğuş
Duvarda hapisteyken yazdığı ünlü şiiri 'Aldırma Gönül' var
  Aslında bu kitabı çıkar çıkmaz alıp okumuştum, ama bu yaz yolumuz Sinop’a düşünce yazmak istedim.

Yapı Kredi Yayınları
Baskı Yılı: Haziran 2011
   Bu sene bankacılıktan sevgili arkadaşım Filiz’in annesinin İnebolu’daki yemyeşil Evrenye köyüne gene cümbür cemaat ikinci seferimizi yaptık. Bu kez, geçen yıl zamansızlıktan gidemediğimiz Sinop’a kadar uzandık. Sinop’a yirmi sene evvel eşimle gene gitmiş ve hayran kalmıştık. Bu sefer de değişen bir şey olmadı. Sinop hep çok güzel. Çevremde Sinop’u gören kişi sayısı çok az. Bu kadar güzel bir şehrin bu kadar az ziyaret edilmesi şaşırtıcı diye düşünürken, ilk durağımız yakın zamanda müzeye çevrilen Tarihi Sinop Cezaevi oldu. Benim düşüncelerimin aksine hafta arası olmasına karşın ‘müze hapishane’ ziyaretçi kaynıyordu. Bir zamanlar, ‘dışardaki deli dalgaların gelip duvarlarını yaladığı’ hapishaneyi gezmek, kolayca tahmin edilebileceği gibi baştan aşağı hüzündü. Kale olarak inşa edilen hapishanenin iç kalesi 1560’dan itibaren zindan daha sonra da cezaevi olarak kullanılmış. Aynı zamanda bir sürgün yeri de olan hapishane, kaçmanın zorluğu, mahkûmları kestirmeden ölüme götüren rutubeti, hakkında yazılmış şarkıları, türküleri ve en çokta orda kalan tanınmış kişileriyle biliniyor. Girişte ünlü mahkumların listesini asmışlar.  Bunlardan belki de en bilineni hala daha aydınlatılamamış, iç acıtan ölümüyle Sabahattin Ali. Sabahattin Ali Sinop Cezaevinde 1933 yılında  kalmış. Kaldığı koğuş ziyaretçilerin en çok akın ettiği yer. Girişinde hayat hikâyesinin, resimlerinin, şiirlerinin asıldığı bir pano var.

16 Temmuz 2013 Salı

DEVLET ANA - Kemal Tahir

  Nisan ayında Gergedan’da Kemal Tahir’le ilgili bir söyleşiye katıldığımdan beri Tahir’le ilgili yazmak istiyordum. Ancak fırsat oldu diyelim. Kemal Tahir benim yazın aşklarımdan bir tanesi daha! Okurken anadilimden en keyif aldığım yazar diyebilirim sanırım. Hani nerdeyse dünyanın en güzel dilini konuştuğuma inanıyorum Tahir’in kitaplarına dalınca. Esir Şehir üçlemesi ve Yorgun Savaşçı’ya da çok vurgunum ama  en ünlü eseri Devlet Ana’dan başlamayı tercih ettim. Benim gibi tarih meraklıları için biçilmiş kaftan ayrıca.
 
  13. yüzyılın son on yılında Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini anlatır Tahir 1967 yılında yayımlanan bu kitabında. Kitap boyunca derin tarih bilgisi ve araştırması kendini alabildiğine hissettirir. Yazarın kitabı yazmak için binlerce sayfa okuyup araştırdığını söyleşide de anlattılar.  Ertuğrul Gazi’nin vefatı, Osman Bey’in onun yerine seçilmesi, Şeyh Edebali’nin kuruluştaki rolü, kızıyla Osman Bey'in evlenmesi, çevre tekfurları ve Bizans’la ilişkiler, temelleri atılan bir devletin ilk yayılmasını izleriz sırayla.

20 Haziran 2013 Perşembe

TAKSİM TAKSİM

Gençlerle dolu Kadıköy-Beşiktaş vapuru
1 Haziran 2013
Hülya fotoğrafladı.
  Günlerdir hayatımda olmadığım kadar ekran başındayım hem bilgisayar hem televizyon olarak. Face’ten twittera ordan televizyona mekik dokuyorum. Normalde çok az tv izlerim. Face’i sadece haberleşme için kullanırım. Twitter’ı ise açmış, sonra da bir daha hiç yüzüne bakmamıştım. Kitap falan okumak hikaye bu aralar, onun için yaşadıklarımızı yazayım dedim.

  27 Mayıs’tan beri sevgili miting arkadaşım Hülya  ile Gezi’ye gitmek için konuşmuş, 1-2 Haziran’daki benim sınavlarımdan dolayı  2 Haziran Pazar gününe ertelemiştik. 31 Mayıs akşamı bir anda dünya ile bağlantımın kesildiğini hissettim. Kanallar ne olduğunu vermiyorlardı ve bizim evde Diji yoktu ki Halk Tv seyredeyim. Hemen pasif twitter hesabımı aktive ettim ve olan biteni an itibariyle öğrenmeye başladım. Tanrı twitter’ı korusun yani. Aynı anda Dijitürk’ü arayarak ertesi gün gelip bağlanmalarını istedim, yaptılar da. Yine aynı akşam Hülya’yı aradım. Sınav mınav bana ne dayanamayacağım, yarın Gezi’ye gidelim dedim. Hülya dünden razı beni bekliyor. Ertesi gün öğleden sonra Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesinde buluştuk. Aman Tanrım, iskele tıklım tıklım, kıyamet kopuyor. Herhalde beşinci vapura falan ancak binebildik.



19 Mayıs 2013 Pazar

BARTLEBY - Herman Melville

2000 yılında Cumhuriyet Gazetesi
 tarafından bastırıldı ve gazeteye
ek olarak verildi.
Çeviren: Lale Eren
 
  Bu yaştan sonra derslerim, sınavlarım ve bir de bahar derken epeydir yazamadım. Kitaplar durmuyor tabii. Bugün Moby Dick’i ile ünlü Amerikalı yazar Melville'nin Bartleby'sini anlatalım biraz. Türkçeye 'Katip Bartleby' , 'Yazıcı Bartleby' olarakta çevrilen bu kitap değeri sonradan anlaşılanlardan.

  19. yüzyıl New York’unun Wall Street’inde bir hukuk  bürosunda çalışır zayıf, solgun yüzlü  Bartleby. Yaptığı iş son derece mekanik olarak evrakların kopyalarını çıkartmaktır. Dürüsttür, işini iyi yapar, devamsızlığı ve aşırılıkları yoktur. Paravanın arkasındaki yerinden -ayağa kalkıp camından karşıki tuğlalı duvara daldığı zamanlar dışında- kalkmaz, nerdeyse yemek yemez, toplumla iletişimi sıfırdır. Bürodaki diğer yazıcılar onun kaçık olduğuna inanırlar. Sonraki yüzyılların iyice mekanize olacak insanını haber verir gibi bu yazıcıların adı yerine takma isimlerini verir yazar.

17 Nisan 2013 Çarşamba

AFRİKALI LEO - Amin Maalouf

Yapı Kredi Yayınları
Ekim 2012 - 38. Basım
Çeviren: Sevim Raşa
 
  Bu kadar Amin Maalouf'tan söz etmişken yazarın bir türlü okuyamadığım şu ilk romanını da aradan çıkartıvereyim dedim. İyi ki de yapmışım. Benim gibi bir tarih aşıklısı için biçilmiş kaftan. Yıllar evvel çok severek okuduğum 'Semerkant' gibi, yazarın bu kitabını da büyük bir keyifle okudum.

  Aşağıda bir kısmını alıntıladığım kitabın ilk sayfası aynı zamanda kitabın da özeti nerdeyse;  

  "Ben, Hasan, tartıcıbaşı Muhammed'in oğlu, ben Giovanni Leone de Medici; bir berberin sünnet ettiği, bir papazın vaftiz ettiği ben. Şimdi Afrikalı diye anılıyorum, ama Afrikalı değilim. Bana Granadalı, Faslı, Zeyyadlı da derler ama ben hiçbir ülkeden, kentten ya da boydan değilim. Yolların oğluyum ben, ülkem kervan, yaşamımsa yolculukların en beklenmedik olanı."

31 Mart 2013 Pazar

UZAKTAN AŞK - Amin Maalouf

Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı:2002- 1. Baskı
Çeviren:Samih Rıfat

"Hiçbir zaman çıkmamalıydım ben bu yolculuğa.
 Uzaktan göğün ışığıdır güneş, ama yaklaşınca bir cehennem ateşidir!
 Bırakmamalıydım, uzak aydınlığıyla uzun süre, uzun süre sallasın             beşiğimi, buralara gelip yanmak yerine!"

  Bu kitap bir libretto, yani opera söz metni. Maalouf’un bu librettosunu Kaija Saariaho bestelemiş ve ilk defa Salzburg’da gösterilmiş. İnternetten baktım ama Türkiye’de oynandığına dair bir şey bulamadım.

  Güneybatı Fransa’da yaşayan Blaye prensi Jaufre Rudel hayallerindeki kadını aramakta ve var olduğuna inanmaktadır. Arkadaşlarının alaylarına direnmekte, onun hakkında şiirler yazmaktadır.  

17 Mart 2013 Pazar

DOĞU'DAN UZAKTA- Amin Maalouf


Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: Kasım 2012-1.Baskı
Çeviren: Ali Berktay
  Çocukluğumda Lübnan’ın aklımda hep ‘ iyi bir yer’ olarak kaldığını hatırlıyorum. Eşime sordum o nasıl hatırlıyor diye. ‘ A, tabii herkesin beğenerek bahsettiği bir ülkeydi. Hatta Beyrut için Doğu’nun Paris’i derlerdi’ dedi. Her ne kadar benim aklımda Doğu’nun Paris’i olarak Erzurum kaldıysa da herhalde bu bizim ülkemiz için geçerliydi. Neyse, derken bir gün oralarda herkesin birbirini öldürmeye başladığını duyduk ve Lübnan bir süre sonra görüş alanımızın dışına çıktı sanki. Sonra, yıllar sonra bir yazar onu tekrar görüş alanımızın içine sokuverdi. Amin Maalouf. 

  Kitabı okurken İngiltere’ye dil öğrenimi için gittiğim yirmi bir yaşımı hatırladım. Herkes anneme ‘kızını kaybettin artık, bir daha geri dönmez boşuna bekleme’ demişti. Türkiye’nin o günkü koşullarında bu pek mümkündü. Ama ben geri döndüm, o yaştaki düşüncemle  bile ‘orada hep bir yabancı’ olacağımı aklım kesmişti. Elektrikler yanmasa, sular akmasa, havaalanları pis koksa, herkes birbiri ile fazla ilgilenip toplum gençleri sıksa da kendi ülkende olmak güzeldi. Yıllar sonra ne kadar doğru yaptığımı anladım. Yurtdışında kalanları izlediğimde  -çoğu diyelim- ne oralı olabildiklerini gördüm ne buralı. Dönmek istediler, dönemediler; çünkü aileler oluşmuştu, çocuklar okuyordu, ekmek paraları oradaydı v.s. Kalmak zorundaydılar ama asıl köklerinin bağlı olduğu bir yere özlem duymalarına da engel olamıyorlardı. Tam bir ‘Araf’ durumu. 

6 Mart 2013 Çarşamba

ÖFKELENİN- Stephane Hessel

Cumhuriyet Kitapları
Mayıs 2011- 1. Baskı
“Haklara tecavüz eden kim olursa olsun öfke duymalıyız ona. Bu haklar konusunda ödün verilemez.” 

    Beş altı gün önce haberlere düştü Stephane Hessel adlı doksan beşlik delikanlının vefat haberi. Aklım hemen 2010 yılında yayımladığı, benim de 2011’de Türkçeye çevrilir çevrilmez alıp okuduğum dünyayı kasıp kavuran ünlü kitabına gitti. ‘ÖFKELENİN’. İçimden binlerce teşekkür yükselerek kitabı tekrar elime aldım. Sadece on sekiz , sunuş, önsöz ve sonsözle beraber elli beş sayfa olan bu kitap Ekim 2010’da Fransa’da yayınlandığında ilk dört ayda iki milyon adet sattı, yirmi beş dile çevrildi, ben kitabı okuduğumda çevrilmeye de devam ediyordu.  

  “ En kötü tavır kayıtsızlık, ilgisizliktir, ‘Bir şey yapamam, elimden bir şey gelmez, ben kendi işime bakarım,’ demektir. Böyle davrandığınızda insanlığı oluşturan temel değerlerden birisini yitirirsiniz. Bunun için gerekli olan değerlerden birini, öfkelenme yeteneğini ve bunun sonucu olan siyasal ve toplumsal bir davaya hizmet etme çabasını yitirirsiniz…”  

26 Şubat 2013 Salı

DOĞU'NUN LİMANLARI - Amin Maalouf

Yapı Kredi Yayınları
Temmuz 2011-45. Basım
Çeviren: Saadet Özen

  Hayat insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.” 

  Kitaptaki bu cümleyi çok sevmiştim. 

  Geçen yıl kızıma okulda okusunlar diye verdiler bu kitabı.  Okur okumaz ilk sözü ‘anne bu kitabı çok seveceksin olmuştu’ ki dediği de aynen çıkmıştı. Amin Maalouf’un okumadığım kitaplarındandı ve çokta iyi olmuştu.

18 Şubat 2013 Pazartesi

FAHİM BEY VE BİZ- Abdülhak Şinasi Hisar

Bağlam Yayıncılık
Baskı: Kasım 1996

  Abdülhak Şinasi Hisar’ın  (1883-1963) adını biliyordum ama hiç okumamıştım. Daha doğrusu sadece adını biliyordum ve daha fazla da bir bilgim yoktu. O’na, bir önceki yazımda anlattığım Selim İleri’nin ‘Uzak, Hep Uzak’ adlı kitabında rastladım. İleri, kitabın sonuna ‘Benim Yazarım’ diye bir bölüm açmış ve Hisar’ı uzun uzun anlatmış. Sevgili Çelik Gülersoy’un ‘A.Şinasi Hisar’ adlı kitabından alıntıladığı bölüm şöyleydi: 

  ‘Cenaze namazı , Aksaray Valide Camii’nde az bir cemaatle ( elli kişi kadar) kılındı. Frau Buck, bir duvara yaslanmış, için-için ağlıyor ve bana soruyordu: Almanya’da böyle biri ölünce , ülke ayağa kalkar. Hani sizin, hiç değilse üniversite gençliğiniz nerde?’ 

  Zavallı Alman bilmiyordu ki bu durum Türkiye’de çok rastlanan bir şeydir ve yıllar da çok bir şeyi hala değiştiremedi. Neyse, benim İleri’nin kitabına dayanarak ısmarladığım kitaplar arasında Hisar’ın da kitapları elbette olacaktı. 

24 Ocak 2013 Perşembe

UZAK, HEP UZAK - Selim İleri


Doğan Kitap
Baskı Yılı: 2003 2. Basım
2003 Sedat Simavi
Edebiyat Ödülü
  2009 yılında beni iki ay yatağa bağlayan bir ameliyat geçirmiştim. Yapabileceğim iki şey vardı. Kitap okumak ve televizyon seyretmek. Televizyonla başım çok hoş olmadığı için bunu film seyretmeye çevirdim.  Bu iki ayın benim için kitaplığımda alınmış ama daha okunmamış , yine alınmış ama henüz seyredilmemiş filmler için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüştüm. Filmler için öyle oldu da kitaplar için pek öyle oldu denemez. Nedeni de konumuz olan bu kitap işte. Selim İleri benim pek sevdiğim yazarlardan biridir. Kitaplıktan onun bir zamanlar yazarın kendisine bir imza gününde imzalattığım ‘Uzak, hep Uzak’ adlı denemeler kitabını çektiğimi hatırlıyorum. Kitabı imzalatmışım ama aldığım tarihi kaydetmemiştim. 2003 baskısı olduğuna göre o tarihlerde bir zaman olmalıydı. Kitabı bir solukta okuduktan sonra sürünerek bilgisayarın başına geçtim ve  okurken yaptığım listeden tam on dört kitap sipariş ettim. Olan kitaplıktaki okunmamışlara oldu.

13 Ocak 2013 Pazar

ZAMAN YOLCUSUNUN KARISI- Audrey Niffenegger

 
Epsilon Yayıncılık-
Eylül-2009 4. baskı
Çeviren: Elvan Umur
 
  Uzun süre direndiğim sanal dünyadan bloğum sayesinde arkadaşlarım olacağı hiç aklıma gelmezdi. Günseli bloğuma ilk yorum yazanlardandı ve uzun süre kim olduğunu merak ettim. Sonra yine bankacılıktan sevgili arkadaşım Seyhan bir gün şubesine uğradığımda- o hala şube müdürü- ‘Günseli yazılarını okuyup yorum da yazmış’ deyince kimliğini keşfediverdim. Günseli Almanya’da yaşıyor ve sıkı bir kitap okuru. Önce e-posta üzerinden, sonra da face’ten tanışıp arkadaş olduk. Ortak hobiniz olmaya görsün, uzaklıklar hikaye. Ancak bu uzaklıkta bir süre için kapandı; yeni everdiğimiz Seyhancığımın dün akşamki düğün yemeğine Günseli de geldi ve  birbirimizi görüp sohbet etme imkanı da bulduk böylece.
 
  İşte Zaman Yolcusunun Karısı’ da Günseli’nin önerdiği bir kitaptı. Aldım ve bir çırpıda bitiverdi.  Aslında , bilim kurgu ve fantastik türleri benim okumaktan hoşlanmadığım alanlar ve bu konuda okuduğum kitapta çok az. Küçük erkek kardeşim bana ısrarla kendisinin de bir vakitler bu tarz kitapları hiç sevmediğini , ancak bir okumaya başladıktan sonra vazgeçemeyeceğimi söylüyor. Belki bu kitap yeni bir başlangıç olur. Çünkü çok ilginç ve değişik buldum.