28 Mayıs 2012 Pazartesi

MOR AMBER-Chimamanda Ngozi Adichie

Doğan Kitapçılık-Basım Tarihi:Mart 2006 İlk Basım
Çeviren:Ali Cevat Akkoyunlu

  Mor Amber'i Cumhuriyet'in kitap ekinde keşfettim.2007 yılında okuduğumu hatırlıyorum. Bugüne kadar pekçok kişiye tavsiye ettim. Ancak yazarını soranlara yanıt veremedim. Çünkü yukarda yazılı olan yazarın ismini bir türlü ezberleyemedim. Kitabı okumadan evvel Nijerya hakkında bildiklerim Afrika'nın ortalarında fakir bir ülke olduğu ve galiba bir iç savaş olduğuydu. Bir de müslümanların bazı sıkı şeriat kurallarına ilişkin birşeyler okumuştum. Kitabı bitirdikten sonra interneti açtım ve Nijerya hakkında ne varsa hatmettim. Edebiyat böyle bir şey işte!

  Kitabın fonunda darbeler altındaki Nijerya vardır. Zengin bir fabrika sahibinin kızı olan 15 yaşındaki Kambili,annesi babası ve erkek kardeşi Jaja'yla birlikte yaşamaktadır. Tam bir sömürge ürünü olan babası misyonerlerin istedikleri kıvama getirip bıraktıkları bir katoliktir. Evde herşey kurallara bağlıdır. Çocuklar ellerine babaları tarafından verilen programa göre yaşarlar. Gülünmez,televizyon seyredilmez,müzik dinlenmez,yüksek sesle konuşulmaz,aynaya bile sadece düğmeler doğru iliklenmiş mi diye bakılır,kendi vücudunu seyretmek günahtır. Zaten her şey günahtır. Papaz Benedict'e periyodik olarak günah çıkartılır. Kambili okulda da birinci olmak zorundadır. Baba,ailede kuralların dışına çıkan herkese sadizan dereceye varacak fiziksel cezalar uygular. Sömürgecilere teslim olmayıp inançlarından dönmeyen büyükbaba (Papa-Nnukwu) ise Baba için tam bir utanç vesilesidir. Baba,çocuklarını kendi babası olsa da Papa-Nnukwu gibi bir putperestle son derece sınırlı görüştürür.

  Derken bir gün dul Hala İfeoma kardeşini ,yeğenlerini bir süre kendi evine götürmek konusunda ikna eder. Hala ve çocukları ile bir süre aynı evde kalan Kambili ve Jaja burdaki yaşamın değişikliğini farkederler. Maddi durum kendi evlerine göre çok geridedir ama evde kahkaha vardır,müzik vardır,neşe vardır,televizyon vardır. Kuzenler ise onları garip bulmaktadırlar.

  Yakınlardaki kiliseye yeni tayin olan aile dostu genç ve yakışıklı rahip Peder Amadi onları ziyarete gelir. Papaz Benedict dinin karanlık yüzüyse sempatik konuşmalarıyla Peder Amadi de dinin aydınlık yüzüdür. Bu arada ilk aşkın ayak sesleri de duyulmaya başlanmıştır.

  Bu sırada Papa Nnukwu'nun sağlık durumu kötüleşir. Hala babasını eve getirir ve ona bakar. Kambili ve Jaja büyük bir suç işleyerek babalarına bir putperestle aynı evde kaldıklarını haber vermezler. Zaten Hala'ya göre Büyükbaba ne putperesttit ne de kafir. Sadece gelenekçidir. Zaten kitabın bana göre en güzel iki sayfası da Papa Nnukwu'nun sabah şafak sökerken yaptığı masumluk açıklamasıdır.

  Papa-Nnukwu alçak bir tahta tabureye oturmuş,bacaklarını üçgen yapacak gibi bükmüştü. Şalının gevşek düğümü çözülmüş,böylelikle şal da tabureyi örtmüş,soluk mavi uçları yere değmişti. Hemen yanına ,fitili çok kısık bir gaz lambası yerleştirilmişti. Titrek ışık dar varendaya ,Papa-Nnukwu'nun göğsündeki güdük kılların üzerine ve toprak rengi gevşek bacaklarına yakutumsu bir ışık yansıtıyordu. Eğildi,elindeki nzu ile yere bir çizgi çekti. Şimdi sarı gibi görünen beyaz tebeşir çizgisine hitap ediyormuş gibi,yere bakıyordu. İlahlara ya da atalara sesleniyordu;İfeoma Hala'nın bu ikisinin birbirleriyle yer değiştirebileceklerini söylediğini hatırladım.

  'Chineke!Bu yeni sabah için sana şükranlarımı sunuyorum! Doğan güneş için sana teşekkür ediyorum.' Konuşurken alt dudağı titriyordu. Belki de İgbo dilindeki sözcüklerinin,sanki konuşması yazıya dökülse tek bir kelime haline gelecekmiş gibi birbirlerine eklenmelerinin  nedeni de buydu. Yeni bir çizgi daha çekmek için eğildi,o çizgiyi artık kahverengi deri bir kese gibi sarkmakta olan kol etlerini sarsacak bir kararlılık,bir aceleyle çizdi. 'Chineke!Kimseyi öldürmedim,kimsenin toprağını almadım,zina yapmadım. 'Eğildi,üçüncü bir çizgi çekti. Tabure gıcırdadı. 'Chineke! Ötekilerin iyiliğini istedim. Hiçbir şeyi olmayanlara elimden geldiğince yardımcı oldum.'

  Horoz çok yakından gelen bitkin,yakınır gibi bir sesle ötüyordu.

  ''Chineke! Kutsa beni. Midemi doldurmama yetecek kadar bulmama yardım et. Kızım İfeoma'yı kutsa. Ona ailesine yetecek kadarını ver. 'Taburenin üzerinde oturuşunu değiştirdi. Bir keresinde göbek deliği dışarı fırlamıştı,ama bu sefer buruşuk bir patlıcan gibi sarkıktı.

  ''Chineke! Oğlum Eugene'i kutsa. Varlığının üzerindeki güneş batmasın. Üstündeki laneti kaldır. 'Papa-Nnukwu eğilip,bir çizgi daha çekti. Baba için kendine ya da İfeoma Hala'ya dua ederken gösterdiği içtenlikle dua etmesine şaşırmıştım.

  ''Chineke! Çocuklarımın çocuklarını kutsa. Gözlerin onları kötülükten uzağa ,iyiliğe izlesin. ''Papa-Nnukwu konuşurken gülümsüyordu. Birkaç ön dişi loş ışıkta taze mısır taneleri gibi daha koyu sarı görünüyordu. Dişetlerindeki geniş boşluklar belli belirsiz sarımsı bir kahverengiyle dolmuştu.
 
''Chineke!Başkalarının iyiliğini dileyenleri iyilikte tut. Başkalarının kötülüğünü isteyenleri,kötülükte bırak. 'Papa-Nnukwu diğerlerinden daha uzun olan son çizgiyi gösterişle çizdi.İşini bitirmişti.

Çocukların tanıştıkları bu yeni hayatla beraber ,akacak kanın damarda durmayacağı vakit de gelip kapıya dayanmıştır artık.
 
 



1 yorum :

  1. Tavsiyenize uydum ve Amber`i bir solukta okudum.Tesekkürler.

    YanıtlaSil