30 Ekim 2013 Çarşamba

BİZE GÖRE - Ahmet Haşim

Bilge Kültür Sanat Yayınları
Basım Yılı: 2005
  Ben liseyi İzmir'de okudum. Aslında ne İzmirliyim, ne de tam olarak orda büyüdüm sayılır. Ailemin durumu nedeni ile İzmir’den bir geçtik, işte o da benim lise yıllarıma rastladı. İyi de oldu, hala daha görüştüğüm lise arkadaşlarım nedeni ile İzmir ile kopmayan bir bağım var.

  Gene Kocaali’de kitap baktığım günlerden birinde rastladım bu kitaba. Almamın nedeni ise tamamen nostaljik. Çünkü, Ahmet Haşim deyince aklıma hemen İzmir Kız Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenimiz Nazan Hanım gelir. Haşim’le ilgili anlattıkları hala daha aklımda. Sembolist akım, geceye olan aşkı, şiirleri. Söze ‘Ben Haşim’e aşığım, çocuklar’ diye başlardı. Sanıyorum lise ikideydik. Dersin birinde sınıftaki muzip kızlardan biri dayanamadı. ‘Geç kalmışsınız hocam’ deyiverdi. Bir sessizlik oldu, hocalara pek böyle şakaların yapıldığı yıllar değildi. Herkes bir celallenme beklerken, Nazan Hanım yüzünü komik bir hale getirip, ‘o erken gitmiş’ diyerek hepimizi güldürmüştü. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, göçtüyse ışıklar içinde uyusun.

  Kitap M.E.B’in 100 Temel Eser’i arasında bulunuyor ve sunuş yazısında bunun nedenleri ve amacı anlatılıyor - Selim İleri ‘O Belde’nin bile artık okunmadığını söylemiş. Bu güzelim şiir için gerçekten yazık-. Sonra da Ahmet Haşim’in (1884-1933) hayat öyküsü veriliyor. Ahmet Haşim kitapta pek çok konuda fikir, gözlem ve deneyimlerini aktarıyor. Dönemin gazeteciliği, Gazi ile karşılaşması, bahar, evlilik, aşk, kargalar konulardan birkaçı. Sadeleştirilmiş Türkçesi ile okuması çok keyifli. Altını çize çize bir hal oldum, hangisini alıntılayayım bilemedim. Nazan Hoca’mın dersinde okuyup incelediğimiz lise edebiyat kitabımızda yer alan ‘Ay’ adlı parçayı tanıyınca kendi hafızama da bir tebrik göndermeyi ihmal etmedim tabii!

  Bazı şeylerde de değişmemiş mi diyelim, öngörü mü diyelim?

  ‘Gazetecilik, ticaret haline geldikten sonra, kendisine müşteri’ ismi verilmesi daha doğru olan okuyucunun hoşuna gitmek gayretiyle gazeteler, yavaş yavaş sütunlarından ‘fikir’in bütün şekillerini süpürüp attılar. Hareketsiz güzel bir vücudu nasıl her taraftan yağ tabakaları kaplarsa, gazeteler de bir taraftan yiyecek ve içecek ilanları, diğer taraftan metni kovan resimlerin istilası altında kaldı. Dünya basınına göz atılınca hükmedilir ki, mide ve bağırsak, dimağdan çok daha şerefli bir uzuv derecesine yükselmiştir. Hatta iri göbekli insanların etrafımızda çoğaldığına bakılırsa, birçoklarının şimdi, dimağlarını kemik mahfazasından çıkarıp karınlarında taşıdıklarına hükmetmek lazım geliyor.’

  Daha da eğlencelisi kitabın sonunda oldu. Kurban Bayramında birkaç günlüğüne Paris’e gittik. Yarıladığım kitabı çantama atmıştım, gezmekten ancak dönüş uçağında bitirebildim. Kitabın sonunda, ikinci bölüm gibi de diyebiliriz, Haşim 1928 yılında yaptığı Paris seyahatini anlatıyor. Ne keyifti ama 2013 yılında Paris’ten dönerken seksen beş yıl öncesinin Paris’ini okumak!

  ‘Paris gibi coşan bir hayat ve hareket şehrinde duyduğu bu hiçten zevkleri, notlarının bu son sayfasında hatırlamaktan sıkılmayan adamın saflığı niceleri için çocukçadır. Fakat bu adam, zevklerini başkalarına satmak için tatmıyor. Onun için saflık ve samimiyeti hoş görülmeli.’

  Değil mi!

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder