11 Aralık 2012 Salı

AZİYADE- Pierre Loti

Oğlak Yayınları-2003
Çeviren:Birsel Uzma
  Adını aldığı tepeden zaman zaman Haliç’in doyumsuz güzelliğini seyrettiğimiz Pierre Loti’nin kitaplarıyla ben göreceli olarak geç tanıştım. 8-10 yıl kadar önce Cumhuriyet’in ek olarak verdiği kitaplardan birini çektim ve okumaya başladım. ‘Doğudaki Hayalet’. Kısa bir süre sonra fark ettim ki bu bir devam kitabı ve önce ilkini okumam gerek. Ancak ilki olan ‘Aziyade’ evde yoktu ve ben de elimdekini bitirdim. Sonra da gidip ‘Aziyade’yi aldım.  

  ‘Aziyade’ asıl adı Julien Viaud olan Fransız Pierre Loti’nin (1850-1923) ilk romanı. Kendisi de bir deniz subayı olan Julien Viaud 1870-1913 yılları arasında Türkiye’ye sekiz kez gelir.  İkinci gelişi olan 1876’da yedi ay kalır, Hatice isimli bir Türk kadını ile büyük bir aşk yaşar. Bu aşkı, Hatice’yi Aziyade yaparak kitaplaştıracak, kendisi de bir İngiliz deniz subayına dönüşecek ve Pierre Loti adını alacaktır. Romanlarında kendi yaşamını yansıtan Viaud , daha sonra bu ismi yazdığı romanlarda kullanacak ve bu adla tanınacaktır.


  Loti , yaşlı tüccar Abeddin Efendi’nin dört karısından en küçüğü ve en güzeli olan on sekiz yaşındaki Çerkes Aziyade ile ilk önce Selanik’te karşılaşacak, birbirinin dilleri ile ilgili tek kelime bilmeyen aşıkların ilk buluşmaları  burada gerçekleşecek ve aşk İstanbul’da devam edecektir.  

  ‘Aziyade dimdik bana bakıyordu. Bir Türk karşısında olsa saklanırdı ama bir gavur erkek sayılmazdı. Daha çok uzun uzun seyredilebilecek bir nesne gibiydi. Ürkütücü demir makinelere binip ülkesini tehdit etmeye gelen yabancılardan birinin ona itici ya da dehşet verici gelmeyen genç bir adam olabilmesine şaşırmış görünüyordu.’ 

  İstanbul’da kaldığı süre içinde Loti gittikçe Türkleşecek, Türkçe’yi öğrenecek, Türk kıyafetleri giyecek, sonunda Eyüp’te bir ev kiralayıp Arif Efendi olarak oraya yerleşecek, aşıkların buluşmaları ise bu evde gerçekleşecektir. Eyüp’teki bu ev, bana, Loti’nin ‘tek dişi kalmış canavardan’ doğunun gizemine, sükunetine kaçtığı bir sığınak hissini verir.  

  'Onları uygar insanlara tercih ettiğim kesin, diğerlerinin egoizmine ve soysuzluklarına sahip değiller çünkü.’ 

  Aziyade beni neden bu kadar etkiledi diye düşünürüm zaman zaman? Hala ara sıra kitabı elime alıp  parça parça okurum. Çünkü, Loti, sizi 1876 yılının önce Selanik’ine sonra da  İstanbul’una götürür. Sanki sizi elinizden tutmuş gezdiriyor gibidir. Tasvirleri çok güzeldir. Onunla birlikte Pera’ya takılır, batakhaneleri gezer, Sultan Murat’ı tahttan indirir, Abdülhamit’e padişahlık kılıcını kuşatır, kumar oynar, kahvelerinde nargile tüttürür, Karagöz izlersiniz. Gezintinin tepe noktası bana göre Eyüp’tür. 

Pierre Loti
  ‘Gece Eyüp’e ulaşmak  üzere sabah Atmeydanı’ndan yola çıkmak, elde tespih camileri dolaşmak, bütün kahvelerde , türbelerde , kabirlerde, hamamlarda ve meydanlarda durmak, bakır ayaklı minicik mavi fincanlardan Türk kahvesi içmek, güneşte oturmak ve nargilenin dumanıyla ağır ağır sarhoş olmak, dervişlerle gelip geçenlerle sohbet etmek, hareket ve ışık dolu bu tablonun bir köşesinde kendin olmak, özgür, kaygısız ve yabancı olmak, akşam sevgilinin sizi bekleyeceği evi hayal etmek.
…………..
 
  ‘Derviş Hasan Efendi iki saatlik ziyaretin sonunda şu sonuçlara varmıştı: ‘ Eşi benzeri olmayan bir delikanlısın. Yaptığın her şey garip! Çok gençsin ya da en azından öyle görünüyorsun ama olgun adamların bile sağlayamadığı büyük bir bağımsızlık içinde yaşıyorsun. Nereden geldiğini bilmiyoruz. Neyle geçindiğin hakkında hiçbir fikrimiz yok. Dünyanın beş kıtasını baştan sona dolaşmışsın. Ulemamızdan daha büyük bilgi birikimine sahipsin. Her şeyi biliyorsun, her şeyi görmüşsün. Yirmi, yirmi iki yaşındasın ama gizemli geçmişine bir ömür yetmez. Pera’daki Avrupalılar arasında el üstünde tutulurdun ama sen garip bir Yahudi serserisiyle birlikte Eyüp’te yaşamayı seçiyorsun. Seni görmekten mutluluk duyuyorum ve aramıza hoş geldin diyorum.’ 

  Padişahla beraber Mekke’ye hediye yollar, sonra Birinci Meşrutiyet’i ilan ettirir, buna karşı olan yaşlılarla konuşur, Mithat Paşa’yı selamlar, Fatih Camii’ne uğrarsınız. Gayrimüslimlerle noeli kutlar, 1987’yi karşılar, meddahları seyreder, ay tutulması sırasındaki batıl inanışlara gülümsersiniz. 

  ‘Bu salak bilim aslında ne işe yarıyordu? Onları bu kadar sevimli kılan batıl inançlarından kurtaracaktım da ne olacaktı?’ 

  Cihangir’e , Taksim’e, Çırağan Sarayı’na uzanır, o zamanın hafifmeşrep kadınlarıyla tanışır, hatta ‘Kediler Başşehri’ Ankara’ya yola çıkar, izniniz yetmediği için yoldan döner, bu arada İznik ve İzmit’i ziyaret edersiniz. Aşkınız da doludizgin devam etmektedir bu arada, sonunu üç aşağı beş yukarı tahmin etseniz de…

  Loti’nin aşkı o zamanlar oldukça konu olmuş. O devirlerde evli bir kadın için  bu buluşmaları gerçekleştirmenin çok zor olduğundan yola çıkılarak Loti’nin sevdasının hayali olduğu ileri sürülmüş. Daha ileri giden Gide, Cocteau, Goncourt Kardeşler gibi bazı yazarlar Aziyade’nin aslında erkek olduğunu ısrarla savunmuşlar. Neyse ne, öyle olsa da , kendisi ile ilgili son , biraz yapıştırma dursa da ,1876 yılının İstanbul’unda güzel bir aşk hikayesine yolculuk için birebir…
 
  Kaynak: Pierre Loti’nin yaşam öyküsü ile ilgili bilgiler için, Ağustos 2000 basımı Cumhuriyet Dünya Klasikleri Dizisi’nden olan Doğudaki Hayalet’in Faruk Ersöz imzalı önsöz yazısından faydalandım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder