28 Aralık 2012 Cuma

DOĞUDAKİ HAYALET- Pierre Loti


2000 yılında Cumhuriyet gazetesi
tarafından bastırılarak gazeteye ek
olarak verildi.
Çeviren: Faruk Ersöz
  Öyleyse İstanbul’u bir daha göreceğim doğru… On yıldır düşlediğim o kutsal yolculuk pekala gerçek ve yakında demek…
    Denizcilik mesleğinin rastlantılarıyla dünyanın her köşesini dolaştığım on yıldan beri bir daha geri dönemedim oraya, hiç olmadı, beni sürekli oradan uzaklaştıranın bir yazgı, amansızca bir cezalandırma olduğunu söylemesi geliyor insanın. Büyük umutsuzluk içinde yıkılmış bir küçük Çerkez kızına oradan ayrılırken ettiğim tumturaklı dönüş yeminini hiçbir zaman tutamadım.
  O benim sevgilimdi; bütün ruhumla kendimi ona verdiğimi, yaşadıkça ve sonsuzlukların ötesinde süreceğini sanıyordum; ona ilişkin hiçbir şey bilmiyorum artık. 

  Bir önceki yazımdaki kitabımızdı Aziyade. Şimdi Loti Aziyade’den ve İstanbul’dan ayrıldıktan tam on yıl sonra geri gelmektedir. Tahmin edildiği gibi tek bir amacı vardır. İlk üç yıl biraz haber alabildiği sonra da izini kaybettiği eski sevgilisi Aziyade’yi bulmak. Ancak bunun için İstanbul’da sadece ve sadece üç günü vardır. İşte hep beraber Loti’yle beraber Aziyade’nin peşine düştüğümüz ve soluk soluğa 1800’lerin sonu İstanbul’unda önce Aziyade’yi sonra da onun mezarını aradığımız üç gün budur.  Benim Loti’nin en sevdiğim kitabıdır Doğudaki Hayalet.

 
  Yine eski İstanbul’dayız. Loti’nin elindeki on yıl önceden kalma bir adres ile Hasköy, Piripaşa, Eyüp, Fatih, biraz da Beyoğlu’nda o devrin havasını soluyarak ama bu sefer sıradan insanlar ve onların yaşamlarıyla daha fazla haşır neşir  olarak dolaşacağız.

Pierre Loti,Aziyade'nin mezarı başında
  ‘Dehşet verici ‘Öldü! Öldü!’yü işitmiyorum, ne de on yıl önce Aziyade’nin son bölümünü yazdığımda acımasızca içime doğan ilenmeyi. Aksine acınası kara ellerini uzatıyor bana, kırışmış, eğilmiş, ürkütücü; aradan geçen tüm zamana karşı gözlerimiz birbirini tanıyor, birbirini anlıyor. O ağlamaya başlıyor, ona bakarken benimde gözlerime yaşlar doluyor. Düşkünler düşkünü bu kadın, zenci bir köle doğuştan, şimdi pisliğin, yoksulluğun ortasında tükenen bir canlı cenazeye dönmüş; sevecen bir acımayla üstüne eğiliyorum, sanırım onu bir ermiş gibi öpmekte pek güçlük çekmezdim.’ 

  Umutların tükendiği yerde tekrar canlanacak, Aziyade’nin cenazeyi bir akşam vakti neredeyse gizlice götürdükleri  haberinde Loti’yle beraber çökecek, sonra da mezarını aramaya girişeceğiz. 

  Zavallı Küçük Aziyade , ona söylemesini bilmediğim, şimdi beni yakan ne çok şey var, yalnızca birkaç dakika için, son bir görüşme için onu bana geri verebilselerdi eğer, hemen söylerdim ona bunları, kendisini onun sandığından, hatta benim bile sandığımdan çok daha büyük bir sevecenlikle sevmiş olduğumu söylerdim ona, onu yitirmekten duyduğum pişmanlığın hiç sönmeyeceğini söylerdim, yaşadığım için, genç kaldığım için, hala sevebildiğim için özür dilerdim ondan; bütün bunları söylerdim ona sonra aşk dolu bir vedanın ardından yine uyusun diye toprağa bırakırdım onu! Ama hayır, son derece acımasız bir yanlışlığa takılıp kalmak gerekiyor sonsuza değin; çok geçmeden benim de ölme vaktim gelecek, böylece yanlışlığın düzeltilmesi daha da güçleşecek, aramızdaki sessizlik büsbütün kesinleşecek. Çünkü ona söyleyemediğim ama benim içimde yaşayan her şey benimle birlikte ölecek. Ve zaman akıp gitmeyi sürdürecek, ikimizin de adı unutulacak- ayrı ayrı…

  Kitabın tepe noktasının neresi olduğunu tahmin etmek çok zor değildir artık… 

  Yazımı bitirmeden evvel biraz Pierre Loti’den bahsetmek isterim. Loti’nin beni en çok etkileyen yanlarından biri 1912 Balkan Harbi sırasında bütün Avrupa  ‘Türkler katliam yapıyor’ diye cayır cayır yanlı yayın yaparken Loti’nin hiç çekinmeden ortaya çıkıp ‘hayır doğrusu tam tersi ‘ diyerek nerdeyse tek başına karşı çıkabilmesidir. Elimdeki kitap Cumhuriyet Gazetesi tarafından 2000 yılında bastırılıp gazeteye ek olarak verilenlerden. Kitabın aynı zamanda çevirmeni olan Faruk Ersöz’ün girişte on üç sayfalık Loti’yi anlatan çok güzel bir önsözü var. Son paragrafını da kendi vefasızlık örneğimiz için alıntılıyorum.

  ‘Pierre Loti 10 Haziran 1923’te öldü. Ardında kırk kadar yapıt bıraktı. İngilizceye,  İtalyancaya, Japoncaya… çevrilen bu yapıtlardan yedisi Harf Devrimi’nden önce eski yazıyla Türkçeye de çevrildi. Latin harfleri ile dilimize kazandırılan yapıtlarının sayısı da yediyi aşmıyor. Bunların arasında ne doğrudan Türkiye’yi savunduğu, ne de konusu Türkiye’de yapıtlarının tümü var. Doğudaki Hayalet ise ilk kez Türkçeye aktarılıyor. Pierre Loti üzerine yazılmış üç yüzü aşkın kitaptansa yalnızca bir tanesi Türkçeye çevrildi. Türk yazarlara gelince Pierre Loti hakkında bugüne kadar yalnızca bir Türk yazar Türkçe bir kitap yazdı: Abdülhak Şinasi Hisar.'

  İnternetten baktım. 2000’den bu yana bir iki Loti kitabı yazılmış. Ne teselli!

  Son olarak çok severek okuduğum Abdülhak Şinasi Hisar’ı burada anmak isterim. İnşallah onu da yazacağım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder