Ağustos-2012 Cide Cemal Öğretmen ile birlikte |
Ağustos’un ortasına rastlayan Şeker Bayramı bizim gibi tüm İstanbullular
için de tatil fırsatıydı ve herkes arabasıyla yola düşmeğe kalktı. Sonra da
kimse yola düşemedi tabii. Ne kadar erken yola çıkarsa çıksınlar trafik felaket
bir şekilde kilitlendi ve arabalar olduğu yerde kaldı. Allahtan Filiz radyo
anonslarını dinleyip Şile yoluna saptı da en azından arabası yürüdü. Normalde
taş çatlasın iki buçuk saat sürecek Kocaali’ye –Sakarya’nın Karadeniz
kıyısındaki bir ilçesi- vardıklarında
aradan tam beş saat geçmişti. Buluştuğumuz da Bolu yolunun da aynı şekilde
olduğunu öğrenince arabaları vurduk sahile. Gerede üzerinden öğleden sonra saat
ikide varmayı planladığımız İnebolu’ya tüm Batı Karadeniz sahilini izleyerek akşam
saat dokuzda ancak varabildik. Zoraki yolculuğumuz ise Karadeniz’in ilahi
güzelliği karşısında tam bir görsel şölene dönüştü . Viraj, viraj, viraj
dağların tepelerine çıktık. Gene viraj viraj kıyılara indik. Sonra gene dağlar.
Sonra gene Karadeniz. Güneş muhteşem battı. Karadeniz kıpkızıl oldu. Köyde
bizleri endişeyle bekleyip telaşlanan
Bülent Amcayla Sezer Teyzeye
ulaştığımızda tüm yorgunluğumuza karşın çok keyifliydik.
Rıfat Ilgaz Müzesi-Cide |
Cemal Öğretmen'in eşliğinde ,bundan birkaç sene evvel onarılan, içine
çalışma masası, giysileri, kitapları gibi özel eşyaları konarak müzeye çevrilen
Rıfat Ilgaz’ın evini gezmek tam bir keyifti. Özellikle grubumuzdaki 14-23 yaş
arası dört genç için çok iyi oldu. Ne kadar anlatırsanız anlatın görsellik de farklı
bir boyut. Hepsi, biz hiçbir şey demeden tatilin rehavetinden sıyrılarak
ciddileşti ve Ilgaz’ın hak ettiği ilgiyi vererek evi dolaştı.
Cide'de, son birkaç yıldır Ilgaz’ın vefat tarihi olan 7 Temmuz’da ( Ilgaz,2
Temmuz 1993’teki Madımak olaylarından hemen sonra 7 Temmuz 1993’te vefat
etti) ‘Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve
Sanat Festivali’ düzenleniyor. İşte benim emekli olduğumdan beri gitmek isteyip
de bir türlü gidemediğim festival de buydu. Festivale gene gidemedim ama 19 yıl
evvel yine bir Karadeniz gezisinde transit geçtiğimiz Ilgaz’ın sevgili Cidesini
görmek bu sene kısmet oldu.
Çınar Yayınları Nisan 1994-5.Basım |
Sarıyazma’ya sıra gelene kadar neler de anlattım. Sarıyazma, Ilgaz’ın
kırklı yaşlarına kadarki bölümü yazdığı kendi yaşam öyküsü. Bitmekte olan bir
imparatorluğun son dönemlerinde, 1911’de
doğan yazar yetmişli yıllarda kentine geri döner ve Cide’de başlayan yaşam
öyküsünü geriye dönüşlerle anlatır. Neler yoktur ki bu öyküde.
Cide vardır.
‘Cideli hiçbir zaman Karadeniz’e
ısınamamıştır. Bütün kötülükler hep denizden gelmiştir ona. Bu yüzden deniz
kıyısına Cideli , köy bile kurmak istememiştir. Cide köyleri hep içerlek hep
yamaçlarda… Yalnız görünümüyle yetinmiş denizin, nimetlerinden kaçmakta yarar
görmüş.’
Çocukluğunu bir yerde geçirmenin anlamı vardır.
‘Cide benim bütün sorunlarla yüz
yüze geldiğim bir ortamdı. Soya çekim kuralları kişiyi ne kadar zorlarsa
zorlasın, alınan eğitim çocuğu ne kadar geliştirirse geliştirsin, çevrenin
etkisi sınırsızdı, kişiliğin biçimlenmesinde. Kişiliğimi biçimlendiren
etkenler, kuşkusuz bu ortamdan gelmişti. Cide eşsiz doğası, toplumsal oluşumu,
tarihsel değişimi ile beni yoğurmuş, bugünkü duruma getirmişti. Bir kişi için
ana dili neyse, ilk edindiği ana toplum bilim de oydu, onun kadar belki ondan
da önemliydi bence. Coğrafyada nasıl bir Karadeniz varsa Anadolu kıyıları da
vardı. Bu kıyılarda kendine özgü bir yaşayış tutturan bırakılmış, unutulmuş
yolsuz bakımsız bir Cide vardı ve ben ne olursam olayım bu fakir memleketin bir
ürünüydüm. On üç yaşımdan sonra elime ne geçtiyse bu kıyılarda bu zengin doğa
içinde bu fakir kalmış kesimde sırtladığım dağarcığımın içine atmıştım.
Biliyordum ki sırtımdaki ne bavuldu, ne çanta, belki daha çok Kurtuluş
Savaşı’na gidenlerin taşıdıkları üstü pöstekili ak torbalardandı…İçinde ne
olursa olsun oradan oraya taşımıştım.’
Sonra Sarıyazma;
‘Kadınlar, giyinişlerinde altmış
yıllık alışkanlıklarından hiçbir şey yitirmemişlerdi. Sarı yazma geleneği sürüp
gidiyordu bütün çekiciliğiyle.’
‘Beni sevindiren bu görünüm, bir geleneği
titizlikle sürdürüp gitmenin güzel bir belgesiydi. Başlarında bellerine kadar
sarkan sarı yazmalar, allı morlu önlükler,
kırmızı paçalıklar tertemiz yepyeniydi.’
İki dünya savaşı, Kurtuluş Savaşı, Kurtuluş Savaşı şenlikleri, Halime
Kaptan adıyla kitaplaştırdığı Rahime Kaptan, çocuğunun üzerindeki yadsınamaz
etkisi ile sevgili bir baba, tuz mağazası, ilkokul, yanında Faruk Nafiz
Çamlıbel ile Anadolu’daki okulları görmeye çıkan maarif vekili Mustafa Necati, Çamlıbel’in
küçük Rıfat’ın ‘Sazını Çalana’ adlı şiirini okuması, kalabalık aile, yokluk,
yokluk, yokluk, ciğerlerine yapışıp çıkmak bilmeyen verem belası, hastaneler,
sanatoryumlar, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki öğretmenlik hayatı, ilk aşk, evlilikler, çocuklar, çocuğunun doğumunda
hastaneye portakal getirebilmenin mutluluğu, yıllar sonra tekrar karşılaşılan
ilk aşk, siyasal bilincin gelişimi, yazdıklarından dolayı artık ikinci evi
haline gelmiş hapishaneler, ülkemizde iki yüz yıldır süren ileri geri
kavgasının o yıllardaki durumu, tekerrür eden tarih, arkadaş çevresi, Aziz
Nesin’ler, Sabahattin Ali’ler, yazdıkları, gazeteler, dergiler, Markopaşa.
Ve okurken hepsinin arkasında fark ettiğiniz o direngen ruh!
Ve bütün çekilenlere karşın ‘sımsıcak’
bir son!
ASilciğim çok güzel bir yazı... Benim için özel oldu.. Bir; İnebolu'ya çok gitmek istiyorum, benim baba tarafımın kökenleri oralardan, dinlemiştim gidenlerden yollarıve panoramayı şimdi sen yaşattın bana... İki; Rıfat Ilgaz var işin içinde kaçmamalı benden, Sarıyazma'da öyle...ÜÇ; öyle akıcı, öyle tasvirlerle yazmışsın ki bayram yollarını o kısım da kendi başına bağımsız bir deneme olmuş, bir solukta okudum. Tebrikler arkadaşım.... Okumaya ve de tabii ki yazmaya devam... İMZA:SÜOF_
YanıtlaSilİşletme'80'e Sızma...
Çok teşekkürler sevgili Sızma, Karadeniz benim için de çok özel , gidersen anılarını beklerim.
YanıtlaSilAsıLcım ellerın dert gormesın keyıfle okudum. Nurdan
YanıtlaSilÇok teşekkürler...
YanıtlaSil