1964 yılında fasikül halinde yayımlanan Hababam Sınıfı'nın birinci fasikülü. Turhan Selçuk'un çizgileriyle |
Mayıs 1957'de öykülerden bir kısmı ilk defa bir kitapta toparlandı.
Bugüne kadar sayısız baskı yaparak binlerce kişiye ulaştı.
Hababam Sınıfı’nın ben de çok hikayesi vardır. Lisedeyken bayılarak okuduğum Rıfat Ilgaz’ın bu tadına doyumsuz eserini kime sorsam ‘filmini gördüm’ diye yanıt alırım. Filmine söyleyeceğim bir şey yok. Pek çok kitabın filmi, arkasında kitabı olmadan çok hoşuma gidebilecekken, kitabını okumuşsam her zaman bir düş kırıklığıdır. Hababam Sınıfı bu konuda beni en az mutsuz eden olarak bir istisna teşkil eder. Her ne kadar filmi ilk seyrettiğimde beni şaşırtan, kitapta olmayan karakterler, olaylar eklenmiş olsa da o, Münir Özkul, Kemal Sunal, Adile Naşit’leriyle kendi başına bir kült olmayı başarmıştır bence. Film, bütün ekonomik kazancına karşın Rıfat Ilgaz tarafından yapımcılarının mahkemeye verilmesini engelleyememiştir. Yapılan değişiklikleri sanata ve sanatçıya büyük saygısızlık sayar büyük usta Ilgaz.
Hababam Sınıfı’nın ben de çok hikayesi vardır. Lisedeyken bayılarak okuduğum Rıfat Ilgaz’ın bu tadına doyumsuz eserini kime sorsam ‘filmini gördüm’ diye yanıt alırım. Filmine söyleyeceğim bir şey yok. Pek çok kitabın filmi, arkasında kitabı olmadan çok hoşuma gidebilecekken, kitabını okumuşsam her zaman bir düş kırıklığıdır. Hababam Sınıfı bu konuda beni en az mutsuz eden olarak bir istisna teşkil eder. Her ne kadar filmi ilk seyrettiğimde beni şaşırtan, kitapta olmayan karakterler, olaylar eklenmiş olsa da o, Münir Özkul, Kemal Sunal, Adile Naşit’leriyle kendi başına bir kült olmayı başarmıştır bence. Film, bütün ekonomik kazancına karşın Rıfat Ilgaz tarafından yapımcılarının mahkemeye verilmesini engelleyememiştir. Yapılan değişiklikleri sanata ve sanatçıya büyük saygısızlık sayar büyük usta Ilgaz.
Şube müdürlüğümün orta dönemlerinde otuz kişilik bir şubede hedeflerle
ilgili toplantı yapıyordum. Konuşmamın sonuna doğru, ekonomik kriz yorgunu
çalışanlara biraz espri katmak için ‘Hadi şimdi Hababam Sınıfı’nın yeminini
edelim ’ dedim. Herkes bana baktı, ‘kitabı okuyan yok mu?’ dedim ve klasik
cevabı aldım. ‘Filmini gördük’. Ama filminde Hababam Sınıfı’nın yeminini hiç
kullanmamışlardı ki. Neyse, yerime
oturdum, sonra birden kalktım ve üç katlı
şubeyi dolaşarak internete bakmalarına fırsat vermeden Hababam Sınıfı’nın yazarını sordum. Tek kişi
bile bilemedi. Sorduklarım arasında güvenlik görevlisinden, ülkemizin en mutena
üniversitelerinden mezun bilmem kaç mastırlı, bilmem kaç dil bilenlere kadar
her kademeden eleman vardı. Defalarca seyrettikleri filmin kimin eseri olduğunu
bir kez olsun merak etmemişlerdi. Haksızlık etmeyeyim, iki kişi dışarıdaydı ve
bunlardan biri sıkı kitap okurdu. Onları test edemedim. Çünkü onlar şubeye dönene
kadar içerdekiler tedbiri alıp, bu çatlak müdürle ilgili durumdan onları haberdar etmişlerdi. Bundan
sonra ne yaptığımı belki ilerdeki yazılarımdan birinde anlatırım.
Şimdi, Temmuz ayına Kuşadası’na Hamdiye’nin
yazlığına dönelim (Bakınız. 'Wilhelm Tell (Giyom Tell)- Mario Giussani ile Derya' adlı yazım ).
Bu sene yazın tanıştığım ikinci genç, kitap okuru Fatih’i ,bir akşam yürüyüşten
dönerken , Yaşar Amcasının verdiği görevle
Hamdiyelerin balkonunda otururken bulduk. Hamdiye ve Yaşar’ın komşularının
torunu olan, on yedi yaşındaki Fatih, Ödemiş’te oturuyor ve orada liseye gidiyor.
Lise son sınıfta ve önümüzdeki yıl üniversite sınavlarına girecek. Gene laf
lafı açtı ve konu kitaplara geldi. Fatih’in kitaplarla ilgili hikayesi ilginç.
Bir sene önceye kadar yani on altı yaşına kadar doğru dürüst kitap okumazmış.
Derken geçen sene okul değiştirmiş, hem yeni okulu hem de okulundaki İngilizce
öğretmeni Fatih’in üzerinde nasıl bir etki yapmışlarsa Fatih kitap okumaya
başlamış. Karın altından çıkan kardelenler gibi orda burada ortaya çıkan bu
elleri öpülesi öğretmenlere derin bir minnet duyarım. Tahminen benden çok gençtirler,
ancak bu ellerinin öpülmesi gerektiği gerçeğini değiştirmez.
Fatih, yaz için kendisine dört kitap ayırmıştı. Tutunamayanlar, Alamut
Kalesi, Sofi’nin Dünyası ve Piraye. Fatih’e bir sene önce daha etkin okumaya
başladığı için Tutunamayanlar’ın ağır kaçabileceğini söyledim. Çok kararlıydı
Fatih, öğretmeni bu kitabı sekiz kere okumuş ve hepsinde de farklı anlamlar
çıkarmıştı ve çok merak ediyordu. Kuşadası’nda kaldığım kısa sürede Fatih’le de
kitaplardan ve filmlerden bol bol konuştuk; kitap okuyan gençlerin sanırım bir sorunları
var, ülkemizde sayıları az olduğu için okuduklarını paylaşacak kişilere çok
rastlamıyorlar, rastlayınca da yaşı ne olursa olsun konuşmak hoşlarına gidiyor.
Fatih’in ayrıca sinema merakı vardı ve güzel bir koleksiyona sahipti, bana
indirdiği filmlerden cd’lere aktarıp verdi ki içlerinde bir yığın seyretmediğim
vardı. Bu da bana güzel oldu.
Bir ara konuşurken aklıma geldi. Hababam Sınıfı’nı kimin yazdığını sordum.
Hiç duraksamadan ‘Rıfat Ilgaz’ diye cevap verdi. Nasıl mutlu olmuştum. Hayır,
daha okumamıştı. Ama söz verdi, okuyacaktı, hem de Hababam Sınıfı sözü.
-H… m… h… olsun mu?
Ekleme: Yazımı bitirdikten sonra Hababam
Sınıfı’nı yaklaşık 36-37 sene evvel okuduğumdan yeminini doğru hatırlayıp hatırlamadığımı bakmak
için 2011 basımı bir Hababam Sınıfı’na göz atayım dedim. İş Bankası’nın
yayımladığı bu basımda, girişte kitabın yazılış öyküsü yazarının ağzından yer
alıyor. Okumanızı tavsiye ederim. İlk baskısı 1957 yılında yapılmış olan
kitabın basılma hikayesi de tam hababamlık. Kitabın çeşitli yayımları sırasında yazarını
mutsuz eden olaylar da yok değil. Benim yıllar önce hangi baskısını okuduğumu
hatırlamama imkan yok. Onca okunma ve taşınma sonrası kitabın parça parça
olduğunu anımsıyorum sadece. Neyse kitabın başlarında olduğunu hatırladığım yemine,
bir de Hababam Sınıfı’nın marşına üçte bire yaklaştığım halde bir türlü
ulaşamadım. İnternet hazretlerine müracaat etmeden önce kız kardeşimi aradım.
Aramızda çok az yaş farkı olduğu için kitapları aynı zamanda okurduk. ‘Hababam
Sınıfının yeminini hatırlıyor musun?’ diye sordum. ‘Tabii’ dedi ve tak diye
söyledi. ‘Peki marşı?’ dedim. ‘Entrike kuşe ule rule’ diye başladı. ‘Haydi
hoppa zımuşule’ diye devam ettim. Oh, rahatlamıştım. Demek böyle bir şeyin
varlığını doğru hatırlamışım. İlerlemeye devam ettim ve buldum. Ancak, benim
hatırladığım ‘yemini’ yerine ‘küfrü’ olarak geçiyordu. İnternetteki garip
addaki sözlüklerden birinde de küfrü olarak geçiyor. Zaten söyleniş şeklide
küfre daha yakın. Artık, benim okuduğum baskıda mı öyleydi, yoksa hafızamda mı
öyle kaldı bilmiyorum ama ben yukardaki yazıyı değiştirmedim.
Asilciğim senin yazını da en az Hababam Sınıfı'nı yaklaşık kırk yıl önce okurken duyduğum keyifle okudum... Ne mutlu bana ki Rıfat Ilgaz ile tanışmak ve iki ayrı zamanda akşam yemeğinde buluşmak şansım olmuştu 1982-83 yıllarında... Sohbeti de çok keyifliydi.
YanıtlaSilTüm yazılarını henüz okuyamadım. Okuduklarımı çok beğendim,ayrı bir lezzet ve geniş mesajlar içeriyor yazıların kitap yorumları ötesinde... Kalemin çok akıcı ve güçlü.. Paylaşımların için teşekkürler... Yola devam arkadaşım.. Sevgiler..
Ne şans Büyük Usta ile tanışmak. Ben de isterdim doğrusu. Ne güzel şeyler yazmışsın arkadaşım, çoook teşekkürler.
SilKendin gibi yazılarında da akıcılık, sadelik, içtenlik, duyarlılık... olağanüstü. Sen nasıl mükemmel,güzel bir insansın. Bu yazının devamı olarak bu yıl birlikte ziyaret ettiğimiz Rıfat llgaz'ın doğduğu evi ve Cide ile ilgili yazını da merakla bekliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki bu bloğunu binlerce,onbinlerce gencimiz okuyordur, okuyanlar da eminim ki gelecekleri için onlara bir mum yaktığını farkındalardır. Yolun açık olsun arkadaşım.İçtenlik dolu sevgilerimle
YanıtlaSilFiliz
Ne diyeyim Filiz'cim, binlerce teşekkür,okurken yüzüm kızardı valla. Sayende gerçekleştirdiğimiz muhteşem Cide yolculuğunu yazdım sonunda. Daha nice yirmi beş yıllara diyelim...
Silyazıya söylenecek söz bulamıyorum;ama şunu sölemeden geçemiyceğim sizin gibi biriyle tanıştığım için gerçekten kendimi şanslı hissediyorum umarım en yakın zamanda bir daha görüşme fırsatımız olur
YanıtlaSilSevgili Fatih, bu yazı için, seni tebrik eden bir yığın e-mail aldığımı bilmeni isterim. Yolun açık olsun genç arkadaşım...
Silçok yıllar önce okumuştum, anılarımı canlandırdı, çok sağol. Tekin.
YanıtlaSil