28 Ağustos 2014 Perşembe

SERENAD - Zülfü Livaneli

Doğan Kitap
Mart 2011 - 1. Baskı
   Livaneli’nin Kardeşimin Hikayesi’ni bloğuma yazdığımda bunun aynı zamanda yazarın okuduğum ilk romanı olduğunu da belirtmiştim. Arkadaşlarımdan Livaneli’nin kitapları hakkında bir yığın yorum aldım; birinciliği ise Serenad’a verdiler. Yazlık arkadaşım Mine  de eline takıp getirince okumam şart oldu. Benim gibi tarih düşkünleri için de gerçekten biçilmiş kaftanmış, konusunu da bilmeme karşın şimdiye kadar neden okumamışım bilmem! 

  “… Ama sonuçta bizler için, çalışmak zorunda olan ve maaşla yaşayan insanlar için, bir yerden sonra en öncelikli konu güvence haline geliyordu. Bu da hayatı değiştirmenin önündeki en büyük engeldi. Bir yaşam anlayışına, daha doğrusu yaşam alışkanlığına neden oluyordu.” İşte tam bu insanlardan birisi olan İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler Müdürü Maya Duran’ın yolu, üniversiteye davetli gelen seksen yedi yaşındaki bir Alman asıllı Amerikalı profesörle kesiştiği zaman değişecektir.  
 
 Maya, İkinci Dünya Savaşı’nda Romanya’dan Yahudi mültecilerle yola çıkıp, İngiliz Hükümeti tarafından yola devam etmelerine izin verilmediği için İstanbul önlerinde kalan ve Şile açıklarında Sovyetler tarafından batırılıp 769 masum insanın ölümüne neden olan Struma’nın öyküsünü öğrenecek,  Mavi Alay gibi tarihte daha bilmediği Kırım’larla tanışacaktır. Bu arada kendini, savaş ve ülke politikalarının sonucu ülkesini terk edip adını değiştirmek zorunda kalan biri Yahudi, biri Katolik, sonuncusu da Müslüman üç kadının öyküsünün içinde bulacaktır. 

  Livaneli’nin kolay okunan, akıcı bir kalemi var. Tarihsel bilgiler bazı bölümlerde ansiklopedikvari bir hal alsa da savaşın yıkıcılığını, bunda hiç suçu günahı olmayan insanları nasıl etkilediğini derinden vurgulamayı iyi beceriyor. Öğrendiklerinin Maya’nın yaşamında yapacağı değişim de üstesidir artık. “Hayatımda mutlu günlerim olmuştu elbette, ama mesele sadece mutluluk değildi. Önemli olan yaşadığını, hayatın bir amacı bir değeri olduğunu hissetmekti. Elinde çiçekler tutan beyaz gelinlik giymiş bir kızın mutluluğu gibi bir şey değildi bu. Daha derin bir varoluş sorunuydu. Dünyaya gelmiş olmamın bir anlamı var mı, bu yaşlı gezegene ve üstünde yaşayan insanlara küçücük bir katkım oluyor mu gibi tuhaf soruların cevabıydı. 

  Bir de, beni hep çok rahatsız eden geçmişimizle ilgili bilgisizliğimize getirilen bir yorum var kitapta. “Toplum olarak sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bu iyi miydi kötü müydü bilemiyorum. Hiç kimseyle düşman olmadan yetiştirilmiştik. Bu işin iyi tarafıydı ama bir de geçmişimiz konusundaki korkunç bir cehaletimiz vardı.” Tarihe olan ilgim nedeniyle Serenad’daki konuların hemen hepsine vakıftım. Ancak tekrar hatırlamak ve başka açılardan okumak güzeldi. Umudum, günün birinde üzerinde yaşadığı toprakların bütün geçmişine sahip çıkan, hatırlayan bir toplum olmamız! Hatırlattığı şeyler için de Livaneli'ye kocaman teşekkürler, ellerine sağlık. 

  Unutmamak dileğiyle…

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder