24 Temmuz 2014 Perşembe

ÇOBAN YILDIZI - Mahmut Yesari


İnkılap ve Aka Kitabevleri
Basım Yılı: 1967
 
  En son Mahmut Yesari adını duyduğumda ilk ya da ortaokuldaydım sanırım. Sonra yıllarca hiç ortada yokken yazar arkadaşım Nükhet Eren sayesinde tekrar gündemime düştü. Nükhet Koşuyolu’da bir sokağın adından yola çıkarak izini sürdü bu unutulmuş yazarın. Koşuyolu Mahalle Evi’ndeki yazarlık atölyesindeki öğrencileri ile beraber Yesari hakkında çok güzel bir sempozyum hazırladılar  ve Londra dahil pek çok yerde sundular. Ben Kadir Has Üniversitesindekine katıldım, gerçekten iyi iş çıkarmışlardı. Neyse, sonuçta bana Yesari’nin kitaplarını okumak düştü. Ancak hukuksal sorunlar nedeniyle varisi olmayan yazarın kitapları bir süre daha basılamayacak olduğundan, ver elini nadirkitap.com oldu ve kitaplarını ancak böyle elde edebildim.


Kadir Has Üniversitesindeki sempozyumdan.
http://aysenozkaya.wordpress.com'dan alıntılanmıştır.
    Mahmut Yesari 1895 doğumlu (vefatı 1945), eğitimli bir aileden geliyor. Tiyatro oyunları, romanlar, öyküler yazmış. 1925'te yayınlanan Çoban Yıldızı onu üne kavuşturmuş. Çulluk adlı romanı ise edebiyatımızın ilk işçi romanı olarak kabul görmüş gibi. Kadir Has üniversitesindeki sempozyumun en esprili kısmı da burasıydı. Çulluk, Cibali Tütün Fabrikası civarlarında geçiyormuş, ben daha henüz okumadım. Kadir Has Üniversitesi ise yıkık haldeki bu tarih kokan binayı onararak kampüs haline getirmiş ki sempozyumdan sonra binayı da gezme şansımız da oldu. Hakkında nice şeyler duyduğum, okuduğum binayı yeni haliyle solumak bile benim gibi tarih meraklıları için çok etkileyiciydi. 


  Çoban Yıldızı'na gelince; 20.yüzyılın başında İstanbul’un üst düzey ailelerinin yer aldığı romanın merkezinde Akşam Güneşi lakaplı güzel Sadiye yer alır. Bir de kendisine aşık ancak bir türlü açıklayamadığı aşkına mahkum Doktor Cemil Kazım. Roman, varlıklı bir aileden gelmesine, iyi bir evlilik yapmasına karşın zayıf kişiliği ile Sadiye’nin önce kendisini sonra da kızını uçuruma sürükleyişini anlatır. Devrin panoraması, kişiler, olayların akışı tam anlamıyla mükemmeldir. İstanbul’un pek çok yerinin o devirlerini okumak iyi güzeldir de en çok Soğanlık Köyü diye aktarılan bugünkü Kartal-Soğanlık ilgimi çekti benim. 

  “Kartal şosesini bitirip Yakacık mezarlığının yanındaki çeşmeden sola kıvrılınca geniş gölgelikli çınarları, sık servileri, yıkık yosunlu taşları ile ikinci bir mezarlık ve bu mezarlığı geçince tozlu, sıcak öğle güneşi altında büyük birer deve hörgücü gibi görünen sağlı sollu yığılı harmanları; kiremitleri küller içine gömülmüş birer kor halinde sönük sönük yanan, saçakları düşük, kirli damları, tek basık minaresi ile Soğanlık görünür.” 

  Osmanlının son yıllarındaki İstanbul ve belli bir kesimin yaşamını 1908 İkinci Meşrutiyet öncesi ve sonrasında bazen keyifle bazen de burkularak izlersiniz. Yesari toplumsal sorunlara da uzak kalamaz ki bence kitabın en can alıcı yerleridir. 

  “ İşte bir iki yıl evvelki İstibdat idaresinin acıklı örnekleri daha henüz ortada idi. Hiçbir değeri olmadan hesapsız para kazanmış, hatta mevki ve şöhret sahibi olmuş leşlerin; vatanını kendi çiftliği, vatandaşlarını bilinmeyen babasından miras kalmış köleler gibi idare etmek hakkını kendinde görecek ve içinden çıktıkları kalabalığa hakaretle bakacak kadar arsız, terbiyesiz, küstah türedilerin hayat hakları vardı da, fakir ve namuslu olmasından başka kabahati olmayan şu zavallı hayat zebununun üç gün rahat yaşamaya hakkı yok muydu?” 

  Bugünlerde ne kadar tanıdık değil mi?

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder