Kubbealtı Neşriyatı Ağustos 2007 |
‘Unutulup gitmiş Safiye Erol’un Kadıköyü’nün Romanı’nı
çok yıllar önce bir sahafta bulmuştum. Kapaksız, sayfaları sararık-kararık,
cildi dağıldı dağılacak. Bir okur bekliyordu.’ diye anlatıyor Selim İleri Kadıköyü’nün
Romanı’nı ‘Uzak, Hep Uzak’ adlı
deneme kitabında. Zaten ben de romanı o kitapta keşfedip okumuştum bundan
birkaç yıl önce. On yedi yaşından beri bir Kadıköylü olarak, benim bu romana kayıtsız
kalmam olanaksızdı zaten. Bir önceki yazımda anlattığım, arkadaşım Nükhet’in
İstanbul Sonatı adlı romanında detaylandırılan günümüz Kadıköy'ü aklıma hemen
bu romanı getirmişti. Çünkü Safiye Erol da aynısını 1930’ların başındaki Kadıköy
için yapmıştı.
Roman o yıllarda
Kadıköy’de yaşayan yedi gencin iç içe geçen öyküsünü anlatır. ‘Şık kotralarla Kalamış koyunu, Ada açıklarını
karış karış taradılar. Gazinolarda en seçme masalarda en düzenli tertipli
cümbüşlerle alemi kıskandırdılar. Tenis meydanlarında sesleri çınladı. Belvü’de
orkestraya istedikleri tangoyu, diledikleri valsi emredip dansa kalkan onlardı.
Süreyyapaşa sinemasında karşılıklı iki loca tutup kimsenin anlayamadığı
işaretlerle birbirlerine parola veren gene onlar. Yoğurtçu deresinde, sandal
içine kurulmuş çilingir sofralarında demlendiler. Şifa’da oturup…’ Öykünün bana göre en güzel tarafı o yılların
Kadıköy’ünün semtlerinin, plajlarının, gazinolarının yanı sıra yaşamının da,
çok güzel şekilde betimlenerek anlatılmasıdır. Genç cumhuriyetin çağdaşlaşma
sürecini de arada hissettirerek…
Yedilerden genç
yaşta dul kalmış aristokrat Bedriye’ye, herkesin herkesi tanıdığı o yıllarda,
Kadıköy’de hayran olmayan yoktur. Kendisinden sekiz dokuz yaş küçük Necdet’te
onu delicesine sevmektedir. Ama… ‘Nesrin Necdet’i seviyor; Necdet Bedriye’yi; Bedriye
Burhan’ı; Burhan hiç kimseyi… Olağan şeyler, banal şeyler, sonra bütün bir yaz,
sevdalılara mahsus bir azgınlıkla durmadan dinlenmeden, toplu olarak
eğlendiler. Eğlence bahane idi. Maksat, “O”nunla buluşmak, beraber vakit
geçirmekti. Bir hayli darılmalar, barışmalar, entrikalar da oldu. Sonra iş
ciddiye döndü.’
Yaz, deniz, güneş, gençlik, Kadıköy beraberinde bol miktarda aşk ve
aşk yorumunu da doğal olarak getirecektir. ‘Fakat… Bu saadeti hiç mi tatmamak; yoksa
tattıktan sonra yalan olduğunu anlamak ve kaybetmek mi daha ehven? Hangisi?
“Ne düşünürsem
düşüneyim” dedi “Hepsi boş. Her muhakemenin başında ve sonunda bir ‘fakat’ var.
Yaz sıcaktır; fakat… Kış soğuktur; fakat… Hayat acıdır; fakat… Aşk tatlıdır;
fakat… Fakatsız hiçbir şey yok.”’
Evet, fakat…
Asil (kendisi çok sevdiğim arkadaşım olur) kalemin çok güçlü, fakat fazla konuşuyorsun..sen sadece yaz olurmu canım..Sen kilolu bir bayansın fakat kilo sana çok yakışıyor..Genel kültürde süpersin fakat yemek kültürün felaket..cadı gülüşünle korkunç oluyorsun fakat cadılık sana yakışıyor..Daha yazmayayım istersen..seni çok seven , biricik arkadaşın FİLİZ den..
YanıtlaSil