29 Haziran 2014 Pazar

KADIKÖYÜ'NÜN ROMANI - Safiye Erol

Kubbealtı Neşriyatı
Ağustos 2007
 

  ‘Unutulup gitmiş Safiye Erol’un Kadıköyü’nün Romanı’nı çok yıllar önce bir sahafta bulmuştum. Kapaksız, sayfaları sararık-kararık, cildi dağıldı dağılacak. Bir okur bekliyordu.’ diye anlatıyor Selim İleri Kadıköyü’nün Romanı’nı ‘Uzak, Hep Uzak’ adlı deneme kitabında. Zaten ben de romanı o kitapta keşfedip okumuştum bundan birkaç yıl önce. On yedi yaşından beri bir Kadıköylü olarak, benim bu romana kayıtsız kalmam olanaksızdı zaten. Bir önceki yazımda anlattığım, arkadaşım Nükhet’in İstanbul Sonatı adlı romanında detaylandırılan günümüz Kadıköy'ü aklıma hemen bu romanı getirmişti. Çünkü Safiye Erol da aynısını 1930’ların başındaki Kadıköy için yapmıştı. 

  Roman o yıllarda Kadıköy’de yaşayan yedi gencin iç içe geçen öyküsünü anlatır.  ‘Şık kotralarla Kalamış koyunu, Ada açıklarını karış karış taradılar. Gazinolarda en seçme masalarda en düzenli tertipli cümbüşlerle alemi kıskandırdılar. Tenis meydanlarında sesleri çınladı. Belvü’de orkestraya istedikleri tangoyu, diledikleri valsi emredip dansa kalkan onlardı. Süreyyapaşa sinemasında karşılıklı iki loca tutup kimsenin anlayamadığı işaretlerle birbirlerine parola veren gene onlar. Yoğurtçu deresinde, sandal içine kurulmuş çilingir sofralarında demlendiler. Şifa’da oturup…’  Öykünün bana göre en güzel tarafı o yılların Kadıköy’ünün semtlerinin, plajlarının, gazinolarının yanı sıra yaşamının da, çok güzel şekilde betimlenerek anlatılmasıdır. Genç cumhuriyetin çağdaşlaşma sürecini de arada hissettirerek… 

  Yedilerden genç yaşta dul kalmış aristokrat Bedriye’ye, herkesin herkesi tanıdığı o yıllarda, Kadıköy’de hayran olmayan yoktur. Kendisinden sekiz dokuz yaş küçük Necdet’te onu delicesine sevmektedir. Ama… ‘Nesrin Necdet’i seviyor; Necdet Bedriye’yi; Bedriye Burhan’ı; Burhan hiç kimseyi… Olağan şeyler, banal şeyler, sonra bütün bir yaz, sevdalılara mahsus bir azgınlıkla durmadan dinlenmeden, toplu olarak eğlendiler. Eğlence bahane idi. Maksat, “O”nunla buluşmak, beraber vakit geçirmekti. Bir hayli darılmalar, barışmalar, entrikalar da oldu. Sonra iş ciddiye döndü.’ 

  Yaz, deniz, güneş, gençlik, Kadıköy beraberinde bol miktarda aşk ve aşk yorumunu da doğal olarak getirecektir. ‘Fakat… Bu saadeti hiç mi tatmamak; yoksa tattıktan sonra yalan olduğunu anlamak ve kaybetmek mi daha ehven? Hangisi?

  “Ne düşünürsem düşüneyim” dedi “Hepsi boş. Her muhakemenin başında ve sonunda bir ‘fakat’ var. Yaz sıcaktır; fakat… Kış soğuktur; fakat… Hayat acıdır; fakat… Aşk tatlıdır; fakat… Fakatsız hiçbir şey yok.”’ 

 Evet, fakat…

1 yorum :

  1. Asil (kendisi çok sevdiğim arkadaşım olur) kalemin çok güçlü, fakat fazla konuşuyorsun..sen sadece yaz olurmu canım..Sen kilolu bir bayansın fakat kilo sana çok yakışıyor..Genel kültürde süpersin fakat yemek kültürün felaket..cadı gülüşünle korkunç oluyorsun fakat cadılık sana yakışıyor..Daha yazmayayım istersen..seni çok seven , biricik arkadaşın FİLİZ den..

    YanıtlaSil