Replika Yayınları Temmuz 2013- 1. Baskı |
Sınavlar, kızımın ergen halleri ve en önemlisi de sevgili ülkemin bitmeyen travmaları ile geçen günlerde yazmaya epey ara vermişim. Şimdi, bunaltan gündemin dışına çıkmak, elimde biriken kitapları hızlı hızlı yazmak istiyorum.
Aslında aylar önce
okuduğum İstanbul Sonatı’nın yazarı Nükhet benim üniversiteden sınıf arkadaşım.
Üniversiteden sonra özel sektörde çalıştı ve emekliliğinden sonra da kendini
yazmaya verdi. Önce Saflık Örtüsü
adlı öykü kitabını yayımladı. İstanbul
Sonatı onun ilk romanı. Bir de Mayıs
Falı adlı şiir kitabı var.
Kitabın başkahramanı Hüma boşanmış, çalışan bir kadındır. İstanbul’un -aslında Kadıköy
demek daha doğru olacak- cadde, sokak, kahve, vapurlarında dolaşırken bazen
geri dönüşlerle, bazen şimdiki zamanda kendisini anlatır bize Hüma; yaşamını,
duygularını, düşüncelerini, arzularını, bir kadın olarak toplumla sıkıntılarını.
Kadıköy, Hüma’ya mükemmel bir fon oluşturur bu gezintileri sırasında. Kadın olma halleri, Kadıköy, müzik okuyana keyif veren bir armoni ile harmanlanır kitapta. Bunun yanı sıra
Nükhet gelecek kuşaklar için güzel bir belge de oluşturmaktadır bu roman ile.
Tıpkı Safiye Erol’un 1930'lu yıllardaki Kadıköy’ü fon yaparak
anlattığı Kadıköyü’nün Romanı’ndaki
gibi İstanbul Sonatı da bugünkü Kadıköy’ü önümüzdeki
yıllara taşımaktadır. 'Kadıköyü'nün Romanı'nı da bir sonraki yazımda anlatacağım.
Nükhet Eren, kitabının tanıtım toplantısında. Aralık 2013 |
‘Ali uzağa
gidecekti… İkinci kemanların ikinci sırasındaki Hüma, yayıyla tellere dokundu:
La’nın eli, kemanın kıvrımları üzerinde ağır tempoyla gezinmeye, sırtındaki
hafif kızıl bombelikte canlı ve çabuk vuruşlar yapmaya başlamış, mi’nin dili
ilk teli kendine doğru çekerek ağır ancak gösterişli dokunmalara devam etmiş,
si dudaklar kemanın sapı üzerinde duygulu ateşler bırakmıştı. Sıcaklığın
şiddetiyle üçüncü tele sıçrayıp sevimli çabukluktaki öpüşleri sonsuzluğun sayısı
kadar tekrarlamış, sapın ucunda tellerin çıktığı, temiz akort için ellerin üzerinden
ayrılmadığı tahta salyangozları kokladığında, do minör burun dünyanın bütün
manolya kokularını yumuşak bir ninni söyler gibi içine çekmişti. Fa majör kolları
ile bütün gövdeyi ölçülü bir telaşla kundaklayıp içdenizlerinde uzun ve mavi
yolculuklara çıkarmış, alımlı iki göz ise tınıların, tonların, ezgilerin
kuştüyü yatağına kendilerini gömerek ölçünün, dizinin, notanın, armoninin
olmadığı yerin insanlarını düşlerinden kovalamışlardı. Narin iki damla gözyaşı,
kirpiğin ucuna asılı kalmış, zamanı bekliyordu.’
Okurken uğraşıp,
keşfetmeyi sevenler için güzel bir deneyim!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder