Can Yayınları-1996 13. Basım Çev: Seçkin Selvi |
Gerçekliğin Düşsel
Büyücüsü Marquez kendi ailesinden, çocukluğundan, köyünden yola çıkarak yazdı, ‘Soyun atası
ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer,’ dediği ailenin
kuşaklar boyu süren öyküsünü. Burada kitabı anlatmak istemiyorum, anlatılmaz
yaşanır pardon okunur denen kitaplardan, öylesine iz bırakıyor.
Aslen Kolombiyalı
olan Marquez son yolculuğuna Meksika’dan uğurlandı; sarı güller ve sarı kelebekler
eşliğinde. Sarı gülleri çok seviyordu ve uğur sayıyordu.Sarı kelebekler ise,
Yüzyıllık Yalnızlık’a göndermeydi. Tutkuydu, aşktı…
‘Yine o sıralarda Meme, ne zaman sarı
kelebekler görse, ardından Mauricio Babilonia’yı gördüğünü fark etti. Daha
önceleri, bir keresinde garajın üzerinde bir yığın sarı kelebek uçtuğunu
görünce, bunların boya kokusuna geldiklerini sanmıştı. Bir keresinde de
sinemaya gireceği sırada başının üzerinde sarı kelebekler uçuşmuştu. Ama
Mauricio Babilonia, kalabalığın içinde yalnızca Meme’nin seçebileceği biçimde
kendini gölge gibi izlemeye başladığı zaman, Meme sarı kelebeklerin
delikanlıyla ilintili olduğunu anladı. Meme nereye gitse Mauricio Babilonia da
oraya geliyordu. Konserlerde, sinemalarda, kilisede Mauricio Babilonia mutlak kalabalığın arasında
bir yerde oluyor ve Meme onu görmeden de nerede olduğunu anlayabiliyordu, çünkü
delikanlı neredeyse kelebekler de oradan eksik olmuyordu.’
……..
‘O gece Mauricio Babilonia, son birkaç aydır süregeldiği
gibi akreplerin ve kelebeklerin arasında her gece sevgiyle ürpererek,
çırılçıplak kendisini bekleyen Meme’nin yanına girebilmek için banyonun
kiremitlerini sökerken, nöbetçi onu vurdu. Belkemiğine saplanan kurşun, onu
ömür boyu yatağa bağladı. İyice yaşlandıktan sonra, hiç sesini çıkarmadan, hiç
sızlanmadan, sevgisine bir an bile ihanet etmeden, anıların acısı ve bir an rahat
vermeyen sarı kelebekler arasında tek başına öldü. Herkes onu bir tavuk hırsızı
olarak tanımış ve toplumun dışına itilmişti.’
Tarihe
olan tutkunluğum beni kendi ailem hakkında da detaylı araştırmalara itmişti.
Gerek yaşlılarla konuşarak, gerek belgelere ulaşmaya çalışarak yaptığım
çalışmaları küçük erkek kardeşime de peyderpey aktarmıştım. Bir gün
konuşurken ‘abla, bu yüzyıllık yalnızlık
gibi bir hikaye’ dedi ki ben de aynısını hissetmiştim. Sanırım, hepimiz arkamızda
böyle bir öykü taşıyoruz, ancak onu en büyülü şekilde Gabo anlattı sanki!
Sarı gül ve
kelebekleri içinde ışıklar içinde uyuması dileklerimle!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder