Altın Kitaplar Ağustos 2013-5. Basım Çev: Petek Demir-İpek Demir |
Dan Brown’ın çok ses
getiren kitabı ‘Da Vinci Şifresi’ ni büyük bir hızla okumuş, çokta keyif
almıştım. Sonra çevrilen kitaplarını ise fırsat olup okuyamadım. Yeni kitabı
Cehennem piyasaya çıkınca, özellikle kısmen İstanbul’da geçiyor olması ilgimi
çekti ve alıp bir çırpıda okuyuverdim. Gene keyifle okunan tam bir aksiyon
romanı. Tarih çalışmalarım arasında güzel bir mola.
Başrolde ‘Da Vinci
Şifresi’ndeki ünlü simgebilim profesörü Robert Langdon oynuyor gene. Kahramanımız
kendisini bir sabah Floransa’da bir hastanede yaralı olarak bulur ve ülkesi
Amerika’dan buraya nasıl geldiğini hatırlamamaktadır. Hastanede kendisini
tedavi eden üstün zekalı doktor Sienna Brooks ile kendilerini, dünyayı kendince
bir tehlikeden korumaya adamış bir dahi bilim adamının yaratmayı planladığı
kaosun peşinde bulurlar. Tahmin edileceği gibi bol miktarda aksiyon, kaçmaca
kovalamaca, polisler, gizli servisler işin içindedir. Dante’nin İlahi
Komedya’sının Cehennem bölümü ise kitabın referans noktasıdır, pek çok iz
onunla sürülür, bu arada okuyan da Dante ve İlahi Komedya hakkında epey bilgi
sahibi olur. Öykü Venedik’te devam eder ve nihayet kahramanlarımız İstanbul’a
ulaşır. Dan Brown’ın İstanbul anlatımlarına şapka çıkarttığım öykü, Atatürk
Havaalanından başlar, Ayasofya’da devam ederek Yerebatan Sarayında sonlanır.
Yerebatan Sarayı |
Yerebatan Sarayının benim kalbimde yeri ayrıdır. Üniversite okumaya İzmir’den İstanbul’a geldiğimde Beyazıt’ta okurken İstanbul’da ilk gezdiğim yerdi. Gezdiğim demek ne derece doğru, tartışılır. Yetmişli yılların ortalarını biraz geçmiştik. Merdivenlerden aşağıya inildikten sonra bir platformda durur ve sudan yükselen sütunların arasından Sarnıç’ı görebildiğiniz kadar görmeye çalışırdınız. Sonradan Sarnıç’a sütunların arasından gezilebilecek şekilde suların üzerinden tahta platformlar eklendi, ışıklandırıldı ve çok güzel bir hal aldı. Sonuna kadar gidip Medusa’yı bile görebiliyoruz artık. İşte bu nedenle Robert ve Sienna’yla beraber İlahi Komedya üzerinden verilen ipuçlarını izlerken - yıldızları yansıtmayan lagün…batık sarayın derinliklerine in…orada, karanlığın içinde bekler khthonik canavar…- ve de kitabın İstanbul’da geçen kısmının olduğunu bildiğimden, bulunmaya çalışılan yerin Yerebatan Sarayı olduğunu tahmin etmem hiçte zor olmadı.
Ayasofya |
Kitabı okuduktan
sonra Ayasofya sevdalısı sevgili arkadaşım Hatice’yi aradım. O da kitabı almış
ama daha okumamıştı. Telefonumdan sonra bir solukta okudu ve geri aradı.
Haftaya Ayasofya ve Yerebatan’a takılacağız, iyi olacak ben de en son iki sene
evvel falan gitmiştim.
Bitirirken kitabın
Son Söz’ünden bir alıntı yapacağım. Ülkemiz bugünlerde, sonunun aydınlık
olacağına inancımı hiç yitirmediğim karanlık ve tehlikeli bir tünelden geçiyor.
Onun için aşağıdaki alıntı daha da anlamlı geldi bana.
‘Cehennemin en karanlık yerleri, buhran
zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır. Langdon bu sözlerin ne anlama geldiğini şimdi çok net anlıyordu: Tehlikeli zamanlarda, harekete geçmemekten
daha büyük bir günah yoktur.
Langdon kendisinin de dünyada yaşayan milyonlar kadar bu konuda suçlu
olduğunu biliyordu. Söz konusu dünya meseleleri olduğunda inkar, küresel salgın
haline gelmişti. Langton bunu unutmamak için kendi kendisine söz verdi.’
İkinci paragraftaki ‘dünya’ kelimelerinin yerine ‘Türkiye’yi
koyalım. Kendinizi de Langton yerine koyun. Ne dersiniz? Yorum herkesin
kendisine ait tabii!
Asilcim , bu defa , yazına yorum yapmayacağım. Çünkü benim ülkeme olan inancım yıllar önce tükendi..Bunun nedenini sende gayet iyi biliyorsun..Sadece birey olarak doğrularım neyse onu uyguluyorum ve uygulamaya devam edeceğim. Tıpkı en değerli dostum gibi..(o sen oluyorsun..) sevgilerin en büyüğünü gönderiyorum. Filiz..
YanıtlaSilYok be gülüm, bu ülke neler atlattı; bunu da atlatacağız ve daha güçlü çıkacağız. Ben umudumu hiç yitirmedim; 'güzel günler göreceğiz', biz de, bizim çocuklarımızda, merak etme. Kocaman sevgilerle...
YanıtlaSil