22 Şubat 2014 Cumartesi

KARDEŞİMİN HİKAYESİ - Zülfü Livaneli

Doğan Kitap
 Mayıs-2013    1.Baskı
 
  Tarih birinci dönem sınavları verip biraz rahatlayınca hızlı okunan birkaç kitapla konu dışına çıkıp rahatlamak istedim, elime de Livaneli’nin yeni çıkan kitabı geçti. Kardeşimin Hikayesi, akıcı anlatımıyla bir çırpıda okunuveren kitaplardan. Açıkçası daha evvel hiç Livaneli okumadım onun için karşılaştırma yapamayacağım ama okuması fena değildi. 

  Livaneli, Trakya’da Karadeniz’in kıyısında inzivaya çekilmiş kitaplarıyla yaşayan emekli bir mühendisin ve kardeşinin öyküsünü anlatıyor bu kitapta. Bir Binbir Gece Masalı gibi meraklı bir gazeteci kıza birkaç gün süreyle anlatılan öykü, Türkiye ve Rusya’da geçer. Bir Rus kızına delicesine aşık kardeş öyküsü boyunca, söz edilen kardeşin nereden çıkacağını merak edersiniz ama ipuçları da size bir fikir verir, sondaki sürpriz çok da fazla şaşırtmaz o yüzden. 


  Bu arada gazeteci kızın köye gelmesi de köyde işlenen bir cinayet içindir. Kitap boyunca bu cinayetle kardeş öyküsünün nasıl bağlanacağını merak ettim ama sonuç tam bir düş kırıklığı oldu benim için. Keşke cinayet kısmını hiç dahil etmese ya da doğru dürüst bir bağlantı sağlasaydı yazar diye düşündüm. Ya da bir şekilde sadece kardeşin hikayesini yazsa. 

  Neyse, gene de her şeyin çözümünün aşkta olduğunu anlatan sonuç güzeldi. 

  ‘Koltuğa oturup düşünmeye başladım. Başlangıçta her şey ilginç ve vakit geçirtici bir oyundu. Kızla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak, onu şaşırtmak, hayal kırıklığını yansıtan o güzel altdudağını izlemek çok tatlıydı. Birdenbire modern bir Binbir Gece Masalı’nın içinde buluvermiştik kendimizi. Ne var ki kısa sürede efendi ile kölenin rolleri değişmiş ama bunu güç değil, tam tersine güçsüzlük sağlamıştı. Ağır akan su kayayı oymuş, kardelen çiçeği donuk toprağı delip başını çıkarmış, zarafet kabalığı yenmiş, dişilik bir kez daha erkek üzerindeki yumuşak zaferini ilan etmişti. Ve nihayet o masal prensesinin uyurken dudaklarıma kenetlenen dudakları, en büyük mutluluğum ve en büyük felaketim olmuştu. Kurbağanın bir öpücükle prense dönüşmesi, yaz ormanlarındaki kayın ağaçlarının serinliği, Olga’nın durgunluğa kapılmadan önceki o ilahi gülüşü, gençlik kahkahaları, ‘Via Con Me’, işaretparmağımın nasır bağlamış ucu, şaha kalkan atın gökyüzünü kapatan yelesi, anladığım sözcükler, anlamadığım sözcükler, yeryüzünü beyaz bir yorgan gibi kaplayan kar… Hepsi birden, kaybedilen bütün yılları geri getirtmek istercesine telaşla çarpan bir yüreğin ritmine eşlik ettiler.’

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder