Bağlam Yayıncılık Baskı: Kasım 1996 |
Abdülhak Şinasi
Hisar’ın (1883-1963) adını biliyordum
ama hiç okumamıştım. Daha doğrusu sadece adını biliyordum ve daha fazla da bir
bilgim yoktu. O’na, bir önceki yazımda anlattığım Selim İleri’nin ‘Uzak, Hep
Uzak’ adlı kitabında rastladım. İleri, kitabın sonuna ‘Benim Yazarım’ diye bir
bölüm açmış ve Hisar’ı uzun uzun anlatmış. Sevgili Çelik Gülersoy’un ‘A.Şinasi
Hisar’ adlı kitabından alıntıladığı bölüm şöyleydi:
‘Cenaze namazı , Aksaray Valide Camii’nde az
bir cemaatle ( elli kişi kadar) kılındı. Frau Buck, bir duvara yaslanmış,
için-için ağlıyor ve bana soruyordu: Almanya’da böyle biri ölünce , ülke ayağa
kalkar. Hani sizin, hiç değilse üniversite gençliğiniz nerde?’
Zavallı Alman
bilmiyordu ki bu durum Türkiye’de çok rastlanan bir şeydir ve yıllar da çok bir
şeyi hala değiştiremedi. Neyse, benim İleri’nin kitabına dayanarak ısmarladığım
kitaplar arasında Hisar’ın da kitapları elbette olacaktı.
Fahim Bey ve Biz’i
okudukça Selim İleri’ye nasıl da hak verdim. Aslında değerlerimizi unutturmayan
İleri, Gülersoy gibi insanlara ne kadar da çok şey borçluyuz.
Kitap adından da
anlaşılacağı gibi Fahim Bey’in öyküsüdür. Öyle maceralarla dolu falan bir hayat
değildir bu. Çökmekte olan bir imparatorluğun
son dönemlerinde iyi bir ailede doğmuş, iyi bir eğitim almış bir adamın
hayallerle dolu dünyasının öyküsüdür. Fonda ise dünya ile beraber Türkiye hızla
değişmektedir.
Okulu bitirince
babasından para almak istemez Fahim Bey, elinde imkan olduğu halde torpil yaptırıp iş bulmaya da yanaşmaz,
günlerce işsiz bekler, Babıali’ye fahri olarak gidip gelir. Bursa’dan gelecek
yakınlarına ayıp olmasın diye borç harç kocaman bir konak kiralar, odalar boş
durur. Bir ara Londra’da hariciyede çalışırken en ünlü terzilerden birine
yığınlarca kıyafet diktirir ve onların borcunu yıllarca ödediği için bu
kıyafetleri de yıllarca giymek zorunda kalır. İyi bir aileye iç güveysi girme
şansı varken halktan bir kadınla evlenir, tekdüze ama uyumlu bir yaşantıları
olur. Kültürlüdür, okumayı sever, her
gün biri Fransızca biri Türkçe iki gazete alır, dünya olaylarını yakından takip
eder, karısına açıklar ama kadın hiçbir şey anlamaz. Bu arada gazeteler hiç
atılmaz, bir gün gerekeceği düşüncesiyle evde biriktirilir. Evdeki saatler ve
karı kocanın bu saatlerle ilişkisi ayrı bir hikayedir. Saatler size aynı
zamanda dönemler arası geçişi hissettirir. Fahim Bey kimisi için okumuş akıllı,
kimisi için deli, kaçık, kimisi için bir ermiş, kimisi için de iflah olmaz bir
hayalperesttir. Kendisi için delirdiğine inandığı köpeğe bile yıllarca katlanan
biridir Fahim Bey.
Fahim Bey bir dolu
ticari proje geliştirir, bunları hayata geçirmek için ilgilileri iknaya çalışır,
hatta bir projesi için Londralara kadar giderse de randevunun son dakika iptal
edildiğini öğrenir ama bundan da hiç gocunmaz. Zaten bir süre sonra bu iyi
kalpli, hayalperest adamı kimse dinlemez olur. Bunun üzerine kendisi bir handa
bir büro kiralar ve her gün işi varmış gibi gider gelir. Derken bir gün kirayı
ödeyemediği için oradan çıkmak zorunda kalır ve evraklarını taşıttığı yakın
akrabası bir şey keşfeder. Fahim Bey bürosunda sanki projesi gerçekleşmiş gibi
yazışmış, siparişler almış, yanıt vermiş, personel listeleri hazırlamış,
defteri kebir ve yevmiye defteri kayıtlarına kadar muhasebe tutmuş, banka
hesabı defterleri düzenlemiştir. Fahim Bey hiçbir zaman yaşama geçmeyecek olan
projelerini kağıt üzerinde yaşatmıştır. O güne kadar pek çoğunun alaylı bir
şekilde kaçık gözüyle baktığı Fahim Bey’in artık cinnet geçirdiğine karar
verilir.
Kitabın anlatıcısı
Fahim Bey’in arkadaşının oğludur. Aslında Hisar’ın ta kendisidir. Tıpkı onun da
Fahim Bey’i sevmesi gibi dudağınızın ucunda bir gülümseme ile siz de seversiniz
Fahim Bey’i. Pek çok kişinin onun
hakkında alay ederek anlattıkları ile tıpkı yazar gibi siz de alay edemezsiniz.
Kitap Fahim Bey’in ölüm ilanı ile başlar. Geriye dönülerek Fahim Bey’in
yaşantısı anlatılırken ölüm, ölüm ilanı, gazete haberleri, İstanbul, değişen
dönem, yaşamın evreleri, yaşlılık gibi konularda Hisar’ın fikirleri de eşlik
eder ki ben özellikle bunları okurken pek keyif aldım. Aşağıda yaşlılık ile
ilgili bir tanesini alıntıladım.
“Böylece,
bir gün olur, etrafımızda herkes yaşımızın kendisine ettiği tesirle konuşmaya
başlar. En evvel sokaktakilerin kullandığı lisan değişir. Bazıları size: ‘Bey baba’
diye hitap ederler. Bir dilenciye sadaka verirsiniz, o size: ‘Allah Ömürler
versin!’ demekle iktifa etmez, ‘Allah torunlarını bağışlasın!’ diye dua eder.
Merdivenleri biraz acele çıktığınız bir gün biraz solumaya başlarsınız
hizmetçi; ‘İhtiyarlık!’ deyiverir. Bir başka gün bir misafirliğe gidersiniz. Başka
bir hizmetçinin içeriye: ‘İhtiyar bir bey geldi!’ diye haber verdiğini
duyarsınız. Bir gün konuştuğunuz yaşlı bir adama aranızdaki yaş farkından
bahsedersiniz ve o: ‘Sizinle aramızda sanki böyle bir yaş farkı mı var?’ diye
öfkelenir ve siz onunla hakikaten aynı yaşta olduğunuzu öğrenerek şaşarsınız.
Bir mektep çocuğu, hocasının ihtiyarlığıyla alay eder. Derken, alaya alınan
hocanın, yaşıdınız ve mektep arkadaşınız olduğunu anlarsınız! Yabancılar
gözleriyle gördüklerini bize sözleriyle oklar gibi saplarlar. Böylece bir gün
olur, onları duya duya biz de, sanki hıristiyanlığın azizesinden Sebastiyen’e
saplanmış olan bütün oklarla yaralanır ve artık hakikaten yaşlandığımızı,
ihtiyarladığımızı anlarız. Ve nihayet bir günde başkaları sizi o kadar
alıştırmış olurlar ki, bir dostunuza halinizi anlatırken, hiç farkında olmadan,
o kadar kendiliğinden bir itirafla, ‘artık ihtiyarladığımı iyice anladım!’ dediğinizi
duyar ve başkalarının düşüncelerine uymuş olduğunuza kendiniz de şaşarsınız!”
Kitapta dil yer yer biraz
eski de olsa okumayı deneyin derim, Fahim Bey’i siz de seveceksiniz.
Kalemine sağlık Asil okuma listeme aldım kitabı
YanıtlaSilTeşekkürler, iyi okumalar.
SilSeniye Ümit.
YanıtlaSilBu işi çok iyi yapıyorsun arkadaşım.Gerçekten unuttuğum bir yazardı. Neredeyse okumuş kadar oldum. Çok güzel vermiş temayı belirleyen ögeleri.İhtiyarlamaya başladığımızı da hissettim bu aralar, fırsat bulup pazara gittim, pazarcı "anne" dedi bana:):):))) Eline sağlık, sevgiler...
Sorma canım ya, işaretler gittikçe artıyor. Ve bunları yazar nasıl güzel tasvir etmiş, anlatamam. İyi okumalar, sevgiyle,
SilSenin bu yazını okuyunca , Henry Ford'un çok sevdiğim bir deyişi aklıma geldi. " Zaman içerisinde giderek değerlenen üç şey vardır: Yakacak kuru odun, okunacak eski kitaplar ve keyif alınacak eski dostlar" İşte bu yazın benim kişisel yorumlarıma göre bu deyişi öyle güzel dile getirmişki..Eskimemesi gereken değerlerimiz ..eskimeyen dostlarımız ..ve yine senin yazı dilinde o güzel anlatımın..(yaşlılık kısmı hariç tabii :)) yüreğine sağlık ESKİ DOSTUM.. Bu defa adımı yazmayı untmayacağım..Ben Filiz..
YanıtlaSilÇoook teşekkürler ESKİ DOST. Bu arada haklısın valla. Yaşlılık kısmını es geçelim.
YanıtlaSilSelam canım,
YanıtlaSilSen böyle güzel yazıp paylaşmaya başladıktan sonra, ben de etki altında kalarak kimilerini okudum. Herkes benzer şeyler yazmış aslında, çok güzel dile getiriyor ve özendiriyorsun. Kısmet olursa, Fahim bey'i de okuyacağım. bir heves rüzgarı esti içimde. Ben de yeni haberdar olduğum bir kitabı buradan sana tavsiye edeyim. 'Aklını başına toplamak için rehber- Aptalın deneyimi' bir arkadaşım tavsiye etti. Girişte şöyle bir cümle var:'Kendinizi yenileyin ve gözlüklerden kurtulun'. ne dersin, ihtiyarlar için hoş bir deneyim olabilir değil mi? Laf aramızda o malzemeye hala alışamadım.
Sevgiler ve
Valla Makbule'ciğim, ben de inatla direniyorum ama zorlanmaya başladım. Önünde sonunda takacağız gözlüğü çare yok gibi. Söylediğin kitabı hemen alacağım. Bu arada başka blogger'ları bekliyoruz. Senden de çok umudum var yani. Sevgiyle,
YanıtlaSil