İlk günler birbirimize hiç yüz vermedik, hatta koca kadın - küçük kız
takıştık bile. Derken bir gün konuşurken konu çocuk kitaplarına geldi. Derya’ya
hangi kitapları okuduğunu sormamla başladı hikaye ve sonraki kaldığım iki gün
boyunca yapışık yaşadık. Nerdeyse bütün çocuk kitaplarının üzerinden geçtik.
Onun bildiklerini beraber konuştuk, bilmediklerini de hafızamda kaldığı kadarıyla anlatmaya çalıştım.
Gülliver, Alice, Don Kişot, Keloğlan aklıma ne gelirse konuştuk; benim
aklımdakiler bitti, Derya’nın merakı bitmedi.
Yirmi sekiz yaşında şaibeli ölen İranlı ünlü yazarın, o ünlü kitabının konusunu
ikimiz de hatırladık ama adını bir türlü hatırlayamadık. Derya ile yarım gün
kafa patlattık. Sonunda ‘Küçük Kara Balık’ diye anımsayıverdim. Ama bu sefer, o
kadar iyi bildiğim yazar adı aklıma gelmiyor.
Derya birden,
-‘Samed’ diye bağırdı.
-‘Bahrengi’ diye bağırararak da ben
ekledim.
-‘Behrengi’ diye düzeltti Derya.
-‘Hayır’ dedim. ‘Bahrengi.’
Derya kazandı. Behrengi imiş. Ama ikimizde hafızamızın ortak
çalışmasından çok mutlu olmuştuk.
Sadece kitaplarla kalmadık; Kuşadası’nın yıldızlı gökyüzünde kutup
yıldızını bulduk, eve geldik internetten uzayın derinliklerine daldık, dünyayı,
güneşi, ayı karşılaştırdık. Meraklı bir çocuğa bir şey anlatmak ayrı bir keyif.
Derya kitaplardan
en çok Giyom Tell’e bayıldı. Hikayeyi kaç kere anlattığımı anımsamıyorum. Tabii
hatırladığım kadarıyla…
‘Komutan (valiymiş) Giyom Tell’e ‘seni serbest bırakırım
ama bir şartla’ demiş. ‘Çok iyi ok attığını duydum. Şu karşıdaki elmayı
vuracaksın.’ Gösterilen elma, komutanın bir
ağaca dayattığı Giyom Tell’in oğlunun başının üzerinde duruyormuş. Yani Giyom
Tell yaptığı bir hatada kendi oğlunu öldürmüş olacakmış. Giyom Tell kabul
etmiş. Ancak oku atmadan önce sadağından bir tane ok alıp saklamış.
Komutan bunu görmüş. Giyom Tell yayı germiş, nişan almış ve oku fırlatmış. Ok
elmayı ikiye bölmüş. Seyreden herkes rahat bir nefes almış. Komutan merakla
sakladığı oku ne yapacağını sormuş. ‘Eğer oğlumu öldürseydim, o okla da sizi
vuracaktım’ demiş Giyom Tell.’
Bu arada bir çıkma yapayım. Ben, kızım artık liseye geçmiş olmasına
karşın, hala daha ara sıra çocuk kitabı okurum. Nedenini de çok düşünmedim. www.birdolapkitap.com adlı bir site var. Çocuk kitapları yorumlamada çok başarılılar. Radyo programları falan da var. Ben hala daha takip ederim.
Geçen gün karıştırırken ‘Yetişkinler neden çocuk kitabı okumalı?’ diye bir yazıya rastladım. ‘Çünkü çocuk kitabı okumak, İstanbul’da yirmi dakikalık
vapur yolculuklarıyla çıkılan tatiller gibidir’ diye başlayan yazı benim çocuk
kitabı okuma nedenimi de açıklıyordu. Tavsiye ederim. Çok güzel anlatmışlar.
Gelelim Derya’ya. Tabii ki bu
kadar anlattıktan sonra Derya’ya kitap alacağıma söz verdim. Temmuzun gündüz
saat üçünde , hem Derya’ya hem Fatih’e söz verdiğim kitapları almak üzere , Kuşadası’nın
cehennem sıcağında , elele, kitapçı ararken, ufacık velet bana döndü ve,
-‘Biliyo musun?’ dedi. ‘Ben seni ilk gördüğümde hiç sevmemiştim.’
Eh, kitap kardeşliği de bu olsa
gerek!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder