18 Eylül 2012 Salı

WILHELM TELL (GİYOM TELL) - (Mario Giussani) ile DERYA

  Dört yıllık bir aradan sonra Hamdiye’yi görmek bu sene iki defa kısmet oldu. Nisan’daki İzmir seyahatinin           peşinden -ondan sonra Öfke Dansı’nı anlatmıştım-yazın da Kuşadası’daki yazlığına konuk olduk. İşte burada hiç beklenmedik şekilde iki tane gencecik kitap kurdu arkadaşım oldu. Biri sekiz yaşındaki Derya, diğeri on yedi yaşındaki Fatih. Fatih’i daha sonraki yazılarımda anlatacağım. Bugün biraz Derya’dan bahsetmek istiyorum. Derya Hamdiye’nin yeğeni, esmer güzeli, bilmiş mi bilmiş bir küçük kız. Bu sene ilkokul üçe gidecek.


  İlk günler birbirimize hiç yüz vermedik, hatta koca kadın - küçük kız takıştık bile. Derken bir gün konuşurken konu çocuk kitaplarına geldi. Derya’ya hangi kitapları okuduğunu sormamla başladı hikaye ve sonraki kaldığım iki gün boyunca yapışık yaşadık. Nerdeyse bütün çocuk kitaplarının üzerinden geçtik. Onun bildiklerini beraber konuştuk, bilmediklerini de  hafızamda kaldığı kadarıyla anlatmaya çalıştım. Gülliver, Alice, Don Kişot, Keloğlan aklıma ne gelirse konuştuk; benim aklımdakiler bitti, Derya’nın merakı bitmedi.

  Yirmi sekiz yaşında şaibeli ölen İranlı ünlü yazarın, o ünlü kitabının konusunu ikimiz de hatırladık ama adını bir türlü hatırlayamadık. Derya ile yarım gün kafa patlattık. Sonunda ‘Küçük Kara Balık’ diye anımsayıverdim. Ama bu sefer, o kadar iyi bildiğim yazar adı aklıma gelmiyor.
Derya birden,
-‘Samed’ diye bağırdı.
-‘Bahrengi’ diye bağırararak da ben ekledim.
-‘Behrengi’ diye düzeltti Derya.
-‘Hayır’ dedim. ‘Bahrengi.’
  Derya kazandı. Behrengi imiş. Ama ikimizde hafızamızın ortak çalışmasından çok mutlu olmuştuk.

  Sadece kitaplarla kalmadık; Kuşadası’nın yıldızlı gökyüzünde kutup yıldızını bulduk, eve geldik internetten uzayın derinliklerine daldık, dünyayı, güneşi, ayı karşılaştırdık. Meraklı bir çocuğa bir şey anlatmak ayrı bir keyif.

   Derya kitaplardan en çok Giyom Tell’e bayıldı. Hikayeyi kaç kere anlattığımı anımsamıyorum. Tabii hatırladığım kadarıyla…

  ‘Komutan (valiymiş) Giyom Tell’e ‘seni serbest bırakırım ama bir şartla’ demiş. ‘Çok iyi ok attığını duydum. Şu karşıdaki elmayı vuracaksın.’ Gösterilen elma,  komutanın bir ağaca dayattığı Giyom Tell’in oğlunun başının üzerinde duruyormuş. Yani Giyom Tell yaptığı bir hatada kendi oğlunu öldürmüş olacakmış. Giyom Tell kabul etmiş. Ancak oku atmadan önce sadağından bir tane ok alıp  saklamış. Komutan bunu görmüş. Giyom Tell yayı germiş, nişan almış ve oku fırlatmış. Ok elmayı ikiye bölmüş. Seyreden herkes rahat bir nefes almış. Komutan merakla sakladığı oku ne yapacağını sormuş. ‘Eğer oğlumu öldürseydim, o okla da sizi vuracaktım’ demiş Giyom Tell.’

  Bu arada bir çıkma yapayım. Ben, kızım artık liseye geçmiş olmasına karşın, hala daha ara sıra çocuk kitabı okurum. Nedenini de çok düşünmedim.  www.birdolapkitap.com  adlı bir site var. Çocuk kitapları yorumlamada çok başarılılar. Radyo programları falan da var. Ben hala daha takip ederim. Geçen gün karıştırırken Yetişkinler neden çocuk kitabı okumalı?’ diye bir yazıya rastladım. Çünkü çocuk kitabı okumak, İstanbul’da yirmi dakikalık vapur yolculuklarıyla çıkılan tatiller gibidir’ diye başlayan yazı benim çocuk kitabı okuma nedenimi de açıklıyordu. Tavsiye ederim. Çok güzel anlatmışlar.

  Gelelim Derya’ya. Tabii ki bu kadar anlattıktan sonra Derya’ya kitap alacağıma söz verdim. Temmuzun gündüz saat üçünde , hem Derya’ya hem Fatih’e söz verdiğim kitapları almak üzere , Kuşadası’nın cehennem sıcağında , elele, kitapçı ararken, ufacık velet bana döndü ve,
-‘Biliyo musun?’ dedi. ‘Ben seni ilk gördüğümde hiç sevmemiştim.’ 

  Eh, kitap kardeşliği de bu olsa gerek!

 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder