24 Eylül 2012 Pazartesi

UÇURTMA AVCISI - Khaled Hosseini


Everest Yayınevi- Basım Tarihi: Eylül-2008
Çeviren: Püren Özgören  
  Kitap kurdu arkadaşlarımdan Makbule Temmuz’da bana bir mesaj attı. Hem bloğumla ilgili görüşlerini yazmış , hem de birkaç kitap adı vermiş. Kurt’lar böyledir, okuduğumuzu herkes okusun isteriz, sonra üzerinde konuşup paylaşmak ayrıca hoşumuza gider. Kitapları not aldım, içlerinden bir tanesi evde vardı. Şöyle yazmışım.  ‘Uçurtma Avcısı evde var. Kalbim dayanmıyor artık diye uzun süre okumayı reddettim. Sanırım okuma zamanı geldi.’ Geçen hafta  başka bir arkadaşımla ,Gülay'la konuşuyordum. ‘Üç dört yıl evvel ben de sana bu kitabı söylemiştim, bana da aynı yanıtı vermiştin, içim dayanmıyor, demiştin ‘ dedi. 

 
   Ama okudum. Tam dört yıl önce Eylül’de almışım Uçurtma Avcısı’nı. Aslında Afganistan’da yaşananlar hiç bilinmedik şeyler değil. Hepimiz bir güzel, televizyonlardan, gazetelerden izledik neler olduğunu. Sovyet işgalini, Taliban vahşetini, ikiz kuleleri, Amerika saldırısını film gibi seyrettik. Ne kadar bilirsek bilelim , içerden gelen birisinin yüreğinizden ortaladığı bu kitapta okumak ayrı bir etki yapıyor. Khaled Hosseini işte bu sıkı vuruşu yapmış. 

  Kitapta döngüsel bir anlatım var gibi hissettim ben , nasıl desem, sanki olaylar bir daire gibi dönerek birbirini tamamlıyor  ve sonra bir ‘klik’ sesi ile daire kapanıyor. O klik de kitabın başında ve sonunda yer alan ‘senin için bin tane de olsa yakalarım’ tümcesi sanki. 

  Kitap , Afganistan’ın değişen siyasal yaşamı fonunda , çok yakın iki arkadaş olan Hasan ve Emir’in hikayesini anlatır. Ve de onların babalarının. Aynı evde bir yıl arayla doğan iki arkadaşta annelerinden yoksun büyürler. Emir , zengin bir babanın oğludur, Hasan ise onların hizmetkarı Ali’nin. Emir, Afganistan’da çoğunlukta olan  Peştun bir aileye mensuptur. Hasan ise ülkede  aşağı görülen bir azınlık olan Hazara’lara. Emir sünnidir,  Hasan şii. Emir , bir zamanlar bir ayı ile dövüştüğü söylenecek kadar cesaretli bir adamın korkak oğludur. Hasan ise cesurdur. Bunun yanısıra dosttur, arkadaştır , sadıktır.
  Hasan da gülümsedi. Ama onunki zoraki değildi. ‘Bilirim’ dedi. Özü sözü doğru olanların ortak yönü de budur: Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar.’ 

  Emir, pek çok konuda farklı bir adam olan ve nasıl böyle bir oğlu olduğuna inanamayan babasına kendisini kanıtlama derdindedir. ‘‘Güzel’ dedi baba. Ama gözleri ikircikliydi artık. ‘Şimdi mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışında ki bütün günahlar hırsızlığın bir çeşitlemesidir.’’…..’’Bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun’ dedi Baba. ‘Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birisinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birisini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?’ 

  Yılda bir yapılan uçurtma yarışları Emir için bir fırsat olur. ‘Uçurtma yarıştırmak Afganistan’ın eski bir kış geleneğiydi. Turnuva sabah erkenden başlar,kazanan uçurtma tek başına gökyüzünde süzülünceye kadar da sona ermezdi. İnsanlar kaldırımlarda , damlarda toplaşır, çocuklarına tezahürat yaparlardı. Sokakları dolduran yarışmacılar , var güçleriyle sicimlerine asılır, ipi bir salıp bir çeker, gözlerini kısıp gökyüzünü tarar, hasmının ipini kesmek için fırsat kollardı. Her uçurtma yarışçısının , makarayı tutan ve ipi besleyen bir yardımcısı olurdu- benimki Hasan’dı.Beklenmedik şekilde bütün uçurtmaları düşürüp tek kalmayı becerir.  ‘Ama hepsi bu kadar değildi elbette. Gerçek eğlence bir uçurtmanın ipi kesildiğinde başlardı. İşte o zaman uçurtma kovalayıcılar –ya da uçurtma avcıları- devreye girerdi.’ Hasan bu konuda inanılmaz yeteneklidir. Sadece hisleri ile uçurtmanın düşeceği yeri bulabilir. Hasan Emir’in düşürdüğü son mavi uçurtmanın peşine düşer. ‘Bir uçurtma avcısı bir uçurtmayı eline geçirdi mi, kimse onu elinden alamazdı. Bu bir kural değildi. Bir gelenekti. ‘ Ne ki , intikam uğruna geleneğe karşı çıkanlar olacak, Hasan o mavi uçurtmayı vermemek uğruna başına gelen olaya katlanacak, ancak aynı olaya şahit olan Emir müdahale etmeyip, seyirci kalacak ve bunu kendi ödlekliğine verecektir. Ama alttan alta bilmektedir ki seyirci kalmasının gerçek nedeni Hasan’ın ‘alt tarafı bir Hazara’ oluşudur. 

  Sovyet işgalinde Emir ve babası Amerika’ya kaçarlar. ‘’Babam hala Amerika’da yaşamaya alışmaya çalışıyor’ dedim, açıklamak istercesine. Onlara Kabil’de ağaçtan kopardığımız bir dal parçasını kredi kartı niyetine kullandığımızı anlatmak isterdim. Hasan’la dalı alır, fırına giderdik. Fırıncı bıçağıyla dalın üzerine bir çentik atardı; tandır’ın alevleri arasından bizim için çektiği her nan somunu için bir çizgi. Ay sonunda Baba çubuktaki çentiklere göre ödeme yapardı. Hepsi bu kadar. Kimlik filan yok.''
 
  Emir ne kadar uzağa giderse gitsin geçmişi sırtında taşıdığını bilmektedir. Bir gün babasının sevgili arkadaşı Rahim Han’dan gelen bir telefon , onu geçmişiyle hesaplaşmak üzere ülkesine sürükleyecektir. Rahim Han’ın telefonda dediği gibi ‘yeniden iyi bir insan olmak mümkün’ olabilecek midir acaba?  

  Evet, ve biri de çıkar Afganistan’ı yazar. Hosseini’nin ikinci kitabı ‘Bin Muhteşem Güneş’i  okumak da farz oldu artık.

 

 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder