10 Haziran 2012 Pazar

DECAMERON-Giovanni Boccaccio

Oğlak Yayınları.Basım Tarihi:2007-Beşinci Baskı
Çeviren:Rekin Teksoy

  Boccaccio’yu (1313-1375) biliyordum tabii ama hiç okumamıştım. Bundan
6-7  sene evvel yazlık komşum Tekin Ağbi’nin Sanat Tarihi mezunu kızı Yasemin bahsederken duydum. Hocalarından bir tanesi diyormuş ki; ‘İnsanları ikiye ayırırım, Decameron’u okuyanlar ve okumayanlar.’Yasemin onun için hemen kitabı alıp okumaya başlamış.Tepkim terslenmek oldu. Bu ne katı bir ayrım idi. Sonra düşününce bazı kitaplar benim için de çok önem taşıyordu sanki. Hababam Sınıfı ya da Çalıkuşu’nu okumamış olmayı düşünemiyorum. Yasemin, hocasının kitabı, sonra gelen pek çok yazıma öncülük ettiği,pek çok öykü,roman v.s nin Decameron çıkışlı olduğu için de çok önemsediğini anlattı. Decameron’u hemen satın aldım.Ancak bir türlü okumaya başlayamadan birisine hediye ettim. Uzunca bir süre sonra tekrar satın aldım. Okumak ise bu seneye kısmetmiş. 

 
  Decameron 10 günün kitabı demek. Ortaçağ İtalyasını kasıp kavuran veba salgınından 7 kadın 3 erkek kaçarak önce bir evde sonra da bir şatoda konaklarlar. Burada 10 gün boyunca her gün birinin kral veya kraliçeliğinde her biri bir öykü anlatır. Böylece kitap toplam 100 öyküden oluşur. Birinci ve dokuzuncu gün konu serbesttir. Diğer günler belli bir konu seçerler. Sonra da anlatırlar da anlatırlar. Aşklar, dostluklar, kadın erkek ilişkileri, kadın erkek birbirine oynanan oyunlar, zor durumlardan akıllıca kurtulmalar,gönül yücelikleri, saflıklar,istediği ya da yitirdiği şeye ulaşma becerileri, mutlu mutsuz sonuçlanan sevdalar, hilekar din adamları Boccaccio’nun öykülerinde  ustaca harmanlanır.
 
  Rahat ve keyifli bir okuması olan Decameron’da Rönesans’ın ayak seslerini duyarsınız. Aslında batının demokraside neden bu kadar ileri gittiğini bize anlatan bir göstergedir de bence. Daha 14.yüzyılda bu kadar eleştirel bir yaklaşım nasıl oluyor anlamıyorum. Din adamlarını ve bazen de rahibeleri bir güzel yerden yere vuruyor. Kadınların hele cinsellik konusunda özgürlük çığlıkları duyulmaya başlanmış. Gerçi bir iki öykü erkeğe itaat etmesini anlatıyor ama devede kulak. Yani eleştirel düşünce ve özgür söylemin ta o zamanlardan nasıl filiz verdiğini gözlemliyorsunuz. Demokrasi kültürü bu kadar yıl önceden başlarsa tabii ki yerleşmiş olur. Ah benim 80-90 yıldır demokrasiyi oturtmaya çalıştığımız sevgili yurdum! Gidecek çok mu yolumuz var?

  Kitabın çevirmeni Rekin Teksoy’un ön yazısı da Decameron kadar okumaya değer. Ben bu kitabı Nisan sonunda bitirdim. Mayıs’ın son günü Rekin Teksoy’un vefat haberi geldi. Bugünkü cumhuriyette Ahmet Cemal’in ‘Rekin Teksoy Adında Bir Karınca…’adlı köşe yazısı var.’Rekin Teksoy ,Dante’yi,Boccaccio’yu ve onların ektiği Rönesans tohumlarını Türk insanının ayağına getirmiş olan düşünürün ve sanatçının adıdır .Rekin Teksoy için bu nitelikleri kasten vurgulayarak kullanıyorum ve böyle birine yalnızca çevirmen deyip geçmekten bilinçli olarak kaçınıyorum,zira böyle eserleri dilimize taşıyanların edimleri ,çoğu kez sadece teknik yanı ile değerlendirilen bir çeviri yapmakla sınırlı değildir,onlar Türkçede dilsel düzlemdeki yeni sanat eserlerinin yaratıcılarıdırlar.’Yazının tamamını aşağıdaki linkten okunabilir.
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=343636

Teksoy,Decameron çevirisi ile İtalya Cumhurbaşkanlığı Kültür Şövalyeliği ödülünü de almış.Mekanı cennet olsun,ışıklar içinde uyusun.İçimden kopan binlerce teşekkürle….

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder